Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Hakkında Bilgilendirme

20/10/2016 kabul tarihli 6750 sayılı ticari işlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’na ilişkin işbu bilgilendirme notu hazırlanmıştır.

Söz konusu Kanun metni incelendiğinde,  gerekçesinde de açıklıkla ifade edildiği üzere, KOBİ’lere finansman olanağı kapsamında yeni bir enstrüman yaratıldığı görülmektedir. Gerçekten de söz konusu Kanun ile daha önce Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) düzenlenen taşınır rehni uygulamasından uzaklaşıldığı, taşınır rehnine konu olabilecek varlıkları çeşitlendirerek yeni olanaklar getirildiği görülmektedir.

Kanun’un tam olarak uygulamasının ortaya konulabilmesi için Kanun’da ifade edilen Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmeliklerin yürürlüğe girmesi gerekmektedir. Kanun’un pek çok maddesinde yeni olarak düzenlenen hususlarda çıkarılacak yönetmeliklere atıf yapıldığı görülmektedir.

Bununla birlikte Kanun’da getirilen yenilikler oldukça dikkat çekicidir. Bir yandan finansmana erişimi kolaylaştırmak için taşınır rehnine ilişkin yeni kavram ve uygulamalar getirilirken diğer yandan TMK’nın mevcut sisteminden uzaklaşıldığı görülmektedir.

  1. KANUN’A GENEL BAKIŞ

Kanun, küçük ve orta ölçekli işletmelere, çiftçilere, esnaflara finansmana ulaşmalarındaki teminat gösterme zorluklarını aşmak amacıyla getirilmiştir. Bu firmalar kredi alabilmek için büyük firmalara nazaran rekabet dezavantajına sahiptirler. Zira bu firmaların sahip oldukları varlıklar taşınmazlar değil, daha çok taşınırlardan ibarettir. Bankalar gibi kredi veren kuruluşlar ise rehin olarak taşınırları teminat olarak almaya mevzuattaki zorluklar nedeniyle yanaşmamaktadırlar.

Eski uygulamada taşınır rehni TMK ve kısmen Ticari İşletme Rehni Kanunu ve buna ilişkin Sicil Tüzüğü ile düzenlenmiş idi. TMK’nın sisteminde taşınır rehininin tesisinde kural taşınırın rehin alan kişiye teslim edilmesidir. Ancak, bu halde taşınırın ürünlerinden ve gelirlerinden yararlanmak rehin veren bakımından mümkün olamamaktadır. Bu nedenle bu teminat türü uygulamada -teslimle kurulmayan istisnai araç, hayvan rehini vb. dışında – pratik faydasının olmaması nedeniyle pek kullanılamamakta idi. Bu nedenle artık getirilen düzenlemelerle, müşterilere ait taşınırların teslim alınmasına gerek kalmadan, taşınır malları üzerinde rehin teminatı tesis edilebilir duruma girilebilecektir.

Eski uygulamada özellikle Ticari İşletme Rehni Kanunu’nda tüm ticari işletme üzerinde bir rehin kurulmaktadır ve bu rehin kapsamına nelerin gireceği Kanun ile sınırlı biçimde sayılmıştı. Ticari işletme ve kapsamına giren unvan, marka, makine, ekipman, lisansları gibi tüm unsurlar bir kül halinde rehine konu edilmekteydi. Bu durum ticari işletme sahibinin üretim yaparken, para kazanırken ve rehinli işletme üzerindeki haklarını kullanırken sıkıntılar yaşamasına yol açabilmekteydi. Bu rehin, sıkı şekil şartlarına tabi olduğu için rehnin paraya çevrilmesi süreci ise uzun bir prosedüre tabi olmaktaydı. Ayrıca rehin yalnızca ilgili sicil bölgesinde aleniyeti sağlamakta idi. Yine ancak Kanun’da sayılan kredi kuruluşları ile bu rehinin yapılabilmesi mümkündü. Aksi halde ticari işletme rehinin kurulması geçerli kabul edilememekteydi. Bu Kanun, 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu ile 01.01.2017 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılmıştır.

İşletmeler tarafından temin edilmesi planlanan müstakbel varlıklar ve taşınır varlıkların getirileri  üzerinde de rehin kurulabilmesi (taşınır kavramının kapsamın genişletilmiş ve taşınır terimi yerine taşınır varlık terimi tercih edilmiştir), taşınır rehni sicilinin kurulması, bu sicil ile rehinlerin aleniyeti ve takibinin sağlanması, rehin edilen taşınırın ticaret unvanı ve işletme adından bağımsız olarak rehin edilebilmesi, rehnin paraya çevrilmesinde getirilen alternatif yollar başlıca yenilikler arasındadır.

 

  • KANUN’UN İRDELENMESİ VE GETİRİLEN YENİLİKLER:

 

A. Kanun’un 1. Maddesi, Kanun’un amaç ve kapsamını belirtmektedir:

Söz konusu Kanun’un amacı Kanun’da açık bir biçimde belirtilmiştir. Bu kapsamda finansmana erişim kolaylığı bakımından teslimsiz taşınır rehininin yaygınlaştırılması, genişletilmesi, aleniyet kazanması ile rehinin paraya çevrilmesine alternatif yolların sunulması amacıyla hazırlanmıştır.

Gerekten de söz konusu Kanun incelendiğinde, Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen taşınır rehni sisteminden uzaklaşıldığı, Taşınır Rehin Sicili adıyla yeni bir sicil sistemi öngörüldüğü ve özellikle rehinli malların sahipleri ile zilyetlerine olası bir kredi ilişkisinde teminat kolaylığı sağlandığı görülmektedir.

Kanun’un 1. Maddesinde kapsamın oldukça geniş düzenlendiği görülmektedir. Buna göre Kanun’da, “bir borca güvence teşkil etme üzere kurulan ve konusu bu Kanun’da sayılan taşınır varlıklar olan rehinli işlemlere uygulanacağı” düzenlenmektedir.

Ancak aynı maddenin alt bendinde aşağıdaki hallerde bu Kanun’un uygulanmayacağı ifade edilmiştir.

  1. Sermaye piyasası araçları ile türev araçlara ilişkin finansal sözleşmeleri konu edinen rehin sözleşmeleri ile
  2. Mevduat rehinine
  3. Tapu kütüğüne herhangi bir nedenle tescil edilen taşınırlara uygulanmayacaktır.

Ayrıca 1. Maddenin devamında, tapu kütüğüne herhangi bir nedenle tescil edilen taşınmazların bu Kanun kapsamında olmadığı da düzenlenmiştir.

Söz konusu 1. Madde doğrultusunda Kanunun kapsamı belirlenirken, “üzerinde rehin hakkı kurulabilecek taşınır varlıkları” düzenleyen 5. Madde de göz önünde bulundurulmalıdır. Gerçekten de Kanun’un 5. Maddesinde üzerinde rehin hakkı kurulabilecek taşınır varlıkların” tahdidi olarak sayıldığı görülmektedir.

Aynı şekilde “Rehinli Taşınır Sicilinin” düzenlendiği 8. Madde de “diğer Kanunlar uyarınca bir sicile tescili zorunlu olan taşınır rehinlerine ilişkin hükümler saklıdır. Bu taşınır varlıklar üzerinden bu Kanun kapsamında sicile tescil ettirmek suretiyle rehin tesis edilemez” düzenlemesi bulunmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, Kanun’un 1. Maddesinde kapsamında “bir borca teşkil etmek üzere kurulan” her türlü sözleşmede bu Kanun’un uygulanacağı gibi geniş bir düzenleme yapılmak ile birlikte Kanun’un kapsamını belirlerken 5. Maddede taşınır mallara ilişkin yapılan tahdidi sınırlama ile 8. Maddedeki sicile ilişkin kısıtlayıcı düzenlemenin birlikte ele alınması gerekmektedir.

B. Madde 2’de Kanun’da geçen ibare ve terimlerin tanımlarının düzenlendiği görülmektedir:

Söz konusu madde de bu Kanun’un uygulanmasında karşımıza çıkacak kavramlara ilişkin tanımlara yer verilmiştir. Tanımlara kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.

a) Kredi kuruluşu;

5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca faaliyet gösteren bankalar ve finansal kuruşlar, 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu uyarınca faaliyet gösteren finansal kuruluşlar ile kredi ve kefalet sağlayan kamu veya özel kurum ve kuruluşları olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma bakıldığında ise kredi sağlayan kuruluşların listesinin artırıldığı görülmektedir ve artık bu kuruluşlarla da sözleşme yapan taşınır maliki, bu kuruluşlar lehine de teminat olarak taşınır rehni tesis edebilecektir

Müstakbel taşınır varlık

Kanun’a göre “Mevcut olmayan veya rehin sözleşmesinin akdedildiği anda rehin verenin mülkiyetinde bulunmayan bu Kanun 5. Maddesinin 1. Fıkrasında belirtilen varlıklar, müstakbel taşınır varlıklar olarak tanımlanmıştır. .( [1])

Burada görüldüğü üzere bir kişi henüz maliki bulunmadığı hayvan, taşınır, hak ve alacakları  da Kanun’da sayılan şartların varlığı halinde rehin verebilecektir. Bu hususun hukuki açıdan belirsizliklere yol açabileceğini düşünmekteyiz. İleride doğacak hak ve alacaklar için rehin tesisi hukuken mümkündür ancak rehinde belirlilik ilkesi uyarınca ileride doğacak bu hak, alacak veya menkulün ferden belirlenmesi yani tüm özellikleri ile somutlaştırılması veya belirlenebilir nitelikte olması  gereklidir.

Kaldı ki Kanun’un 5. Maddesinde ifade edilen pek çok kavram da net ve yeknesak bir biçimde ortaya konulmamıştır. Örneğin;

  • Maddenin 1. Fıkrasının (o) bendinde ifade edilen “vagon” kavramı tanımlanmamış olup, vagonun ait olduğu bütünden ayrı rehni de hukuki karmaşaya yol açabilecektir. Vagonun ait olduğu bütün üzerinde bir rehin var ise ortada aynı şey üzerinde rehin hakkına sahip iki rehin alacaklısı bulunabilecektir.
  • Aynı şekilde Kanun’un 5. Maddesinin 1. Fıkrasının (ğ) bendinde “Kiracılık hakkı”ndan ne kast edildiği de belirsizdir. Zira kiracılık hakkı ancak tapuya şerh verilirse hukuki açıdan ve ancak bir nebze güçlü hale gelebilecektir. Bunun üzerinde kurulacak rehin hakkının Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre ancak konusu olduğu hak kadar etkisi söz konusu olabilecektir. Bir diğer deyimle rehin hakkı sınırlı ayni haklardan olup herkese karşı ileri sürülebilme gücüne sahiptir ama kiracılık hakkı sadece muhatabına karşı ileri sürülebilir. Bu yüzden bu hakkın üzerindeki rehin hakkının etkisi de sınırlı olacaktır.
  • Yine Kanun’un 5. Maddesinin 1. Fıkrasının (m) ve (n) bendinde “ticari proje, ticari plaka ve ticari hat” da tanımlanmamıştır. Ancak devredilebilir nitelikteki haklar rehne konu edilebilirler. Bir ticari projenin devri yasaklanmışsa bunun rehne konu edilmesi tartışmalı hale gelecektir. Yine ticari hatlar kamu düzeni veya kamu güvenliği gerekçeleri ile idari makamlarca düzenlenebilmekte ve değiştirilebilmekte ise bunun üzerinde kurulan rehinini alacaklısının hakkının nasıl korunacağı bir mesele olarak söz konusu olabilecektir.
  • Kanun’un 5. Maddesinin 1. Fıkrasının (i) bendinde ifade edilen “Stoklar” üzerinde de rehin tesisi mümkün olabilecektir. Stoklar Kanun’da, “rehin verenin satmak, kullanmak veya kiralamak amaçlarıyla mülkiyetinde bulunan hammadde, yarı mamul veya mamul varlıkları” olarak tanımlanmaktadır. Ancak stoklar üzerinde rehin tesis edilirken oldukça dikkat edilmesi gerekmekte ve stoklarını rehin veren kişinin 3. Kişilerle imza ettiği sözleşmelerde stok tutma taahhüdünde bulunup bulunmadığı veya stoklar üzerinde hapis hakkı olup olmadığı hususları incelenmelidir. Diğer yandan stoklar üzerinde rehin kurulduğunda, stokların somutlaştırılması (depo numaraları, miktarının saptanması vb. tedbirlerle) ve satıma konu edilmemesi gereklidir. Aksi halde stokların karışması tehlikesi olabilir. Yine, rehne konu mal telef olursa rehin sona ereceği için stokların telef olması halinde rehin hakkı sona erebilecektir. Aynı açıklamalar hammadde için de geçerlidir.

b) Taşınır varlık;

Kanun kapsamında Taşınır varlık, “Bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen varlıkları ifade eder” denilerek taşınırların kapsamı yukarıda belirtilen “alacaklar, çok yıllık ürün veren ağaçlar, fikri ve sınai mülkiyete konu haklar, hammadde, hayvan, her türlü kazanç ve iratlar, başka bir sicile kaydı öngörülmeyen ve idari izin belgesi niteliğinde olmayan her türlü lisans ve ruhsatlar,  kira gelirleri, kiracılık hakkı, makine ve teçhizat, araç, ekipman, alet, iş makinaları, elektronik haberleşme cihazları dâhil her türlü elektronik cihaz gibi menkul işletme tesisatı, sarf malzemesi, stoklar, tarımsal ürün, ticaret unvanı ve/veya işletme adı, Ticari işletme veya esnaf işletmesi, Ticari plaka ve ticari hat, Ticari proje, Vagon, bu fıkrada sayılanlardan üçüncü kişiler zilyetliğindeki taşınır varlık, hak ve paylı mülkiyet haklarıolarak genişletilmiştir.

Esasen her tük hak, alacak ve menkul, menkul rehne Türk Medeni Kanun’u sistemi içerisinde zaten dâhil olup, burada farklı olarak ticari proje, ticari plaka ve ticari hat ve vagon dikkati çekmektedir.

Ayrıca ipotek de olduğu gibi, 3. kişilerin zilyetliğinde bulunan hak ve alacaklar için de rehin hakkı getirilmiştir. Bir başkasının borcu için rehin gösterilebilmesine imkân tanımıştır. Burada taşınır, hak ya da alacağın 3. Kişinin mülkiyetinde değil, zilyetliğinde olması rehnin kurulması için yeterli görülmüştür. Başkasının lehine teslimsiz taşınır rehni kurulması 5. Maddenin 9. Fıkrasında da tekrarlanmıştır.

c) Rehin hakkı;

Kanun’da rehin hakkı, “Taşınır varlığın türünden, rehin verenin veya rehinli alacaklının durumundan, rehinle güvence altına alınan borcun niteliğinden veya tarafların onu rehin hakkı olarak adlandırmasından bağımsız olarak bir borcun ödenmesini veya ifa edilmesini güvence altına almak amacıyla alacağın devrinde devralanın alacak hakkı da dâhil olmak üzere, taşınır varlık üzerinde zilyetliğin devrine gerek olmaksızın tesis edilen sınırlı ayni hakkı” olarak tanımlanmaktadır.

Bu tanım, Türk Medeni Kanun’daki rehin düzenlemelerinden “bağlılık ilkesi” bakımından ayrılmaktadır. Rehin, konusunu oluşturan hak veya alacağa bağlıdır. Bunun istisnası sadece alacağın ve hakkın zamanaşımına uğramasıdır. Bir tek bu halde hak ve alacak sona erse dahi, rehin hakkı devam eder. Ancak bu tanımda rehin dışında ayrı bir tür teminat yaratıldığı görülmektedir.  Bu halde bankalar, kredi kuruluşlarına karşı, borçlu tarafından alacak ve borca bağlı defi ve itirazlar ileri sürülse dahi ve borç ortadan kalksa dahi rehin hakkı bir teminat olarak devam edecektir. Bu uygulamada içtihatlar ile netleşecek olmakla birlikte, rehinden bağımsız yeni bir teminat türünün ihdas edildiği görülmektedir. Bu ise kredi kuruluşlarının lehinedir. Ancak, Yargıtay’ımızın kredi kuruluşları karşısında zayıf durumda kalan esnaf, sanatkâr, çiftçi gibi kişilere karşı yorum yolu ile bu hükmü işletmeyeceğini düşünmekteyiz.  Finansman sağlamak gayesine, rehin hakkının bağlılık ilkesinin feda edildiği ve bu ilkenin terkedildiği görülmektedir.

Yine taşınır rehininin temel bir ana kaidesi olan teslimle kurulması ilkesi de terkedilmiştir. Artık teslim edilmeden taşınır, hak ve alacaklar üzerinde rehin kurulabilecektir. Ana kural ters çevrilmiştir.

d) Sicil;

Kanun’a göre sicil, Bakanlık tarafından kurulan ya da kurdurulan ve mevzuatı uyarınca kendi özel siciline tescili zorunlu olanlar dışındaki taşınır varlıklar üzerinde, bu Kanun kapsamında tesis edilecek rehinlere ilişkin tescil, terkin, değişiklik gibi tüm iş ve işlemlerin elektronik ortamda gerçekleştirildiği ve sunulduğu merkezi ve aleni Rehinli Taşınır Sicili olarak tanımlanmıştır.

Bu tanımda önemli olan hususlar şunlardır:

i. Sicil ile ilgili bir yönetmelik yayınlanması beklenmektedir. Bu madde 8 ‘de de tekrar edilmektedir.

ii.Özel sicili olan rehinler: Hayvan rehni, maden rehni, gemi ipotekleri ve hava araçları ipoteği gibidir. Ayrıca özel Kanunlardaki hükümler de saklıdır. Bu özel sicillere tescili zorunlu olanlar dışındaki taşınırlar, hak ve alacaklar üzerindeki rehinler bu Kanuna tabi olarak kurulacak sicile tescil edileceklerdir. Bu husus madde 8’in 3. Fıkrasında da tekrar edilmiştir.

Ancak, Kanun’un 5. maddesinde taşınırlar arasında hayvanlar da sayılmış olup, hayvan rehninin tabi olduğu mevzuatın ise bu Kanunla yürürlükten kaldırılmadığı görülmektedir. Bunun ihmal mi unutma mı olduğu anlaşılamamaktadır. Diğer yandan hayvan rehni eski düzenlemede de teslim aranmaksızın kurulabilen bir rehin idi. Tek farkı kredi kuruluşları ile kooperatif ortakları arasında kurulabilmekte idi. (TMK. M. 940).Hâlihazırda rehin sözleşmesinin tarafları genişletilmiştir.

iii. Sicil elektronik ortamda oluşturulacak ve aleni olacaktır.

C. Kanunun 3. Maddesinde kurulacak rehin sözleşmesinin tarafları sayılmıştır:

Buna göre; “rehin sözleşmesi; Kredi kuruluşları (Faktoring şirketleri de dâhil) ile tacir, esnaf, çiftçi, üretici örgütü (Kanunda üretici ve yetiştiricilerin ilgili Kanunlara dayanarak kurdukları tarımsal amaçlı kooperatif ve birlikleri ifade eder) , serbest meslek erbabı gerçek ve tüzel kişiler arasında ve Tacir ve/veya esnaflar arasında yapılır” denilmektedir. Esasen bu tanımla Türk Medeni Kanun’u ile ticari işletme rehni Kanunundaki tarafların birleştirildiği görülmektedir. Maddenin b) bendindeki “veya” ifadesinden tacirler arasında, esnaflar arasında veya tacirle esnaf arasında yapılabileceği anlamı da çıkmaktadır. Çiftçi, üretici örgütü, serbest meslek erbabı gerçek ve tüzel kişiler ise sadece kredi kuruluşları ile yapabilecektir.

 

D. Rehin hakkının kurulması 4. Maddede düzenlenmiştir:

Buna göre, rehin hakkı, rehin sözleşmesinin sicile tescil edilmesiyle kurulacaktır. Bir diğer deyimle, “sözleşme+tescil” ile kurucu tescil sistemi getirilmiştir. Taşınırların teslimi terkedildiği için bu düzenleme isabetlidir. Bu halde salt sözleşme yapılmış olması yeterli olmayacak ve rehin hakkı kurulmamış sayılacak ve rehin hakkı doğmayacaktır. Tescil zorunludur. Burada sözleşmenin sicile kayıt (tescil) edilmemesi halinde sadece taraflar arasında geçerli olarak devam edip etmeyeceği konusu belirgin değildir. Fikrimizce, sözleşme de tescil yapılmadıkça taraflar arasında dahi geçerli olmayacak ve rehin hakkı doğmamış sayılacaktır.

Rehin sözleşmesi elektronik ortamda ya da yazılı olarak düzenlenecektir. Sistem henüz kurulmadığı için elektronik olarak düzenlenmesi ileride somutlaşacaktır. Elektronik ortamda düzenlenme yolu tercih edilirse, bu halde rehin sözleşmesinin Sicile tescil edilebilmesi için sözleşmenin güvenli elektronik imza ile onaylanması şarttır.

Yazılı olarak düzenlenmesi tercih edilirse de, bu halde rehin sözleşmesinin Sicile tescil edilebilmesi için tarafların imzalarının noterce onaylanması veya sözleşmenin Sicil yetkilisinin huzurunda imzalanması şarttır.

Rehin hakkının kurulmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle düzenlenecektir.

Düzenlenecek rehin sözleşmesinde aşağıdaki hususların yer alması zorunludur (zorunlu unsurlar):

  • Rehin sözleşmesinin tarafları;
  • Ticari işletme ise ticaret unvanı, MERSİS numarası, temsil ve ilzama yetkili temsilcinin adı, soyadı ve imzası,
  • Gerçek kişi veya esnaf ise Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, adı, soyadı ve imzası,
  • Çiftçi ise Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, adı, soyadı ve imzası ile Çiftçi Kayıt Sistemi numarası,
  • Üretici örgütü ise üretici örgütü belge numarası ile temsil ve ilzama yetkili temsilcinin adı, soyadı ve imzası.
  • Borcun konusu, borcun miktarı, borcun miktarı belirli değilse rehnin ne miktar için güvence teşkil ettiği, ödenecek para cinsi ve rehnin azami miktarı: Bu hususlar önemlidir. Yabancı para üzerinden de taşınır rehni kurulabileceği için bu durum ipotekten ayrılmaktadır.
  • Rehne konu varlık ile bu varlığın ayırt edici özelliklerini belirten seri numarası, markası, üretim yılı, şasi numarası, belge seri numarası, varsa GTİP ya da PRODTR sanayi ürünü kodu gibi hususlar: Bu hususlar ileride doğacak veya mevcut haklar ve alacaklar bakımından belirtilmemiştir. Rehinde rehin konusu olan hak, alacak ve taşınırın belirli olması ilkesi esastır. Bu ilke bu bentte ise daha çok somut taşınırlar bakımından belirtilmiş olup, bu maddenin geniş yorumlanarak sair soyut hak ve alacakların da somutlaştırılmasında işletilmesi gerekmektedir. Mesela; ileride doğacak kiracılık hakkı bakımından x pafta y ada z parseldeki 1700 metrekare işyeri niteliğindeki kâgir binadaki 3. Katta 7 nolu bağımsız bölüm üzerinde doğacak kiracılık hakkı gibi belirtilmesi şarttır.
  1. madde uyarınca, rehne konu taşınır varlığın alt veya art rehne konu edilmesi ile rehin verenin rehne konu taşınır varlık üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlayan kayıtlar geçersizdir. Rehin, malikin tasarruf yetkisini kısıtlamadığı için bu isabetlidir. Bu Türk Medeni Kanun’un aşağıdaki maddeleri ile de uyumlu olup bir yenilik değildir.:

“Art rehin: MADDE 941.- Rehnedilen taşınırın maliki, onun üzerinde bir art rehin kurabilir. Bunun için, alacağı ödenince rehnedilen taşınırın sonraki alacaklıya teslim edilmesinin rehinli alacaklıya yazılı olarak bildirilmesi gerekir.

 Alt rehin: MADDE 942.- Alacaklı, rehinli taşınırı ancak rehnedenin rızasıyla bir başkasına rehnedebilir.”

Bu düzenlemenin amacı, banka ya da sair kredi kuruluşlarına rehin edilen taşınırların üzerinde ikinci bir rehin kurulabilmesine imkân verilmesi ve sözleşme kayıtları ile bunun engellenememesidir.

  1. madde uyarınca, “rehin hakkının Sicile tescilinden doğan masrafların kime ait olacağı rehin sözleşmesinde belirtilir” diyerek bu husus sözleşme serbestîsi içerisinde halledilecektir. Ancak, banka ve sair kredi kuruluşlarının bunu rehin eden esnaf vb.  tarafına yükleyeceği tartışmasızdır.

 

E. Üzerinde rehin hakkı kurulabilecek taşınır varlıklar sözleşmenin 5. Maddesinde belirtilmiştir (Rehnin Konusu).

Bu hususa yukarıda değinilmiştir. Tekrardan kaçınmak için yukarıda değinilen taşınır varlıklar üzerinde burada ayrıca durulmayacaktır.

Söz konusu madde incelendiğinde en önemli noktanın, taşınır varlıkları sınırlı (tahdidi) olarak sayılmış olmasıdır. Söz konusu sınırlı sayım ilkesi çerçevesinde, Kanun’un 5. Maddesinde bulunmayan taşınırlar için işbu Kanun’un uygulanmayacağı görülmektedir.

Bu madde de düzenlenen taşınır varlıklar içerisinde en dikkat çeken varlık, Ticari işletme veya esnaf işletmesidir. Söz konusu madde uyarınca, Ticari işletme veya esnaf işletmesinin tamamı üzerinde rehin kurulması mümkündür. Bu halde, rehnin kuruluşu anında işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan her türlü varlık kural olarak rehnedilmiş sayılır. Bu varlıkların rehni diğer Kanunlarca bir sicile tescilini gerektiriyorsa bu rehin ilgili sicillere bildirilir. Burada bir tescil değil, bildirme düzenlenmiş olup, amaç siciller arasındaki bağlantıyı sağlamaktır. Esasen diğer sicile tescili gereken bir taşınır varlık, dahil olduğu ticari işletme ya da esnaf işletmesinin üzerinde bir rehin kurulması halinde ait olduğu sicile tescil yerine sadece bildirim yapılması yeterli olacaktır. Tek başına rehin edilmiş olması halinde ise, bu sicile değil, ait olduğu sicile tescil edilmesi gerekli olacaktır.

Bu varlıklar üzerinde diğer Kanunlar uyarınca önceden bir rehin hakkı tesis edilmiş olması hâlinde bu Kanun çerçevesinde tesis edilerek bildirilen rehin sonraki sırada yer alacaktır.

Ticari işletme ve esnaf işletmesi rehinleri ticaret veya esnaf siciline de bildirilecektir. Burada da diğer sicillerle bağlantıların kurulmasına dikkat edilmesi önem taşımaktadır.

Benzer bir husus 5. Maddenin 8. Fıkrasında da tekrar edilmektedir. Bu fıkrada, “Mevzuatı gereği özel sicillerine kaydı gereken rehinler Sicile bildirilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” denilmektedir.

5. maddenin birinci fıkrasında yer alan diğer taşınır varlıkların borcu karşılaması hâlinde işletmenin tümü üzerinde rehin kurulamaz. Burada sadece ihtiyaç kadar rehin kurulması ve ihtiyacın ötesinde rehin kurulamaması düzenlenmiştir. Amaç ticari işletme sahibine teminat sağlama ve bu teminatı ödemek için de işletmesini serbestçe işleterek para kazanmasını ve borcunu ödemesini sağlamaktır.

5. Madde uyarınca İşletmelerin müstakbel taşınır varlıkları üzerinde de rehin hakkı kurulabilir. Bir diğer deyimle, rehin veren henüz mülkiyetinde olmayan bir taşınır, hak ve alacak için rehin sözleşmesi yapılabilir. Ancak rehinli müstakbel taşınır varlık üzerindeki tasarruf yetkisi ancak bu varlıkların rehin verenin mülkiyetine girmesi ile kullanılabilir. Bu halde bu kredi kuruluşları için ilgi çekici bir teminat olarak değerlendirilemeyecektir kanaatindeyiz.

Rehin, işletmelerin mevcut veya müstakbel taşınır varlıklarının getirileri üzerinde kurulabilir. Bu mevcut getiriler bakımından kredi kuruluşları için avantaj sağlayabilecektir. Ancak getirilerin işletmenin ayakta kalmasını sağlayan gelirlerden olması halinde ve bunun üzerindeki tasarruf yetkisinin kullanılmasındaki serbestlik de düşünüldüğünde bunun uygulanması ileride netleşecektir. Ayrıca rehin kurulurken bu getirilerin de ferdileştirilip somut hale getirilmesi gerekmektedir.

Kanun’un 5. Maddesi 6. Fıkrasına göre, Rehin hakkı bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen varlıklardan biri veya birden fazlası üzerinde kurulabilir. Burada malikin serbestisi vardır. Eskiden Ticari İşletme Kanunu’nda da belli oranda bir serbestlik bulunmaktaysa da halihazırda tüm inisiyatif rehini verecek işletme sahibinde ya da maliktedir. Rehin verecek kişi rehin vereceği taşınırların, hak ve alacakların seçiminde tamamen serbesttir.

Yine 5. Madde her tür sözleşmeden doğan mevcut veya müstakbel alacaklar rehne konu edilebilir demekte ve buna iki sınır koymaktadır:

  • 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile 31/5/2006 tarihli ve
  • 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümleri saklıdır.

Bu Kanunlardan kaynaklanan mevcut ya da ileride doğacak alacaklar üzerinde rehin hakkı tesis edilemeyecektir.

Ancak rehine konu alacaklar devredilebilir nitelikte olmalı ve devri yasaklanmamış olmalıdır. Borçlar Kanunu madde 183 uyarınca ise, “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.” denilmekte odluğu için her tür sözleşmeden doğan mevcut veya müstakbel alacakların rehne konu edilmesi Türk Borçlar Kanunu karşında mümkün değildir. Zira taraflar veya Kanunen alacağın temliki yasaklanmışsa, rehni de artık mümkün olamaz. Buradaki çelişkinin nasıl netleşeceği de uygulama ile belirgin hale gelecektir.

Kanunun 5. Maddesinde haklı ve isabetli olarak, “Kendi mevzuatı gereğince bir onaya tabi olan lisans ve ruhsatların rehni bu onayın alınması hâlinde mümkündür.” denilmiş olup, böylece rehnedilen şey üzerindeki rehin verenin tasarruf yetkisi tam değil ise bu onayın ilgili yerden alınması ile rehin sağlıklı bir şekilde kurulmuş olacaktır.

Kanun’un 5. Maddesinde “Üçüncü kişiler, bu Kanun kapsamında borçlu lehine teslimsiz taşınır rehni kurabilir.” denilmek suretiyle ipotekteki gibi başkası lehine yani başkasının borcu için kendi taşınır, hak ve alacağı üzerinde rehin kurulması imkânı düzenlenmiştir.

F. Kanun’un “Bütünleyici parça ve eklenti” başlıklı 6. maddesi uyarınca, Taşınır varlık üzerindeki rehin hakkı, o varlığın bütünleyici parçasını da kapsar.

Bu düzenleme TMK sistemine kısmen paraleldir. Zira prensip olarak TMK m. 862 ve m. 947 uyarınca rehne hem bütünleyici parçalar hem de eklentiler dâhildir.

Ancak madde metnine göre, Taraflar, taşınır varlığın mevcut veya sonradan ilave edilen eklentilerinin rehin kapsamına alınmasını ayrıca kararlaştırabilir. Bu durumda eklentilerin dahil olması gereği sözleşmeye yazılmalıdır.

 

G. Kanun’un “Birleşme ve karışma” başlıklı 7. Maddesi uyarınca, Birleşen veya karışan taşınır varlıklar üzerinde de rehin hakkı kurulabilir denilmektedir.

Bir taşınırın diğer bir taşınırla bütünleyici parçası olacak şekilde karışması veya birleşmesi hâlinde; rehin hakkı o taşınır varlığın tamamı üzerinde tesis edilmiş sayılır.

  • Birleşen veya karışan taşınır varlıkta devam eden rehin hakkı, her bir birleşen taşınır varlığın; birleşme anındaki değerinin, birleşmiş ürün değerine oranı üzerinden devam eder.
  • Taşınır varlıkların birbiriyle birleşmesi veya karışması hâlinde, alacaklılar yeni varlık üzerinde kendi taşınırlarının birleşme veya karışma zamanındaki değerleri oranında paylı rehne sahip olur.

Bu düzenlemeler oldukça teknik olup, uygulamada böyle bir husus ile karşılaşılması nadir olmakla birlikte, sorun çıkması halinde detaylara girilebilecektir.

H. Rehinli Taşınır Sicili 8. Madde’de düzenleme alanı bulmuştur.

Buna göre sicil, rehin hakkı ancak tescil ile kurulabilecek ve 3. kişilere karşı ancak bu tescil ile hüküm ifade edecektir. Sadece rehin sözleşmesi yapılmış ve sicile tescil edilmemiş ise, bu halde bu sözleşmenin geçerliliği 3. Kişilere karşı ileri sürülemez.

Yine rehinli alacaklılar arasında öncelik hakkının belirlenmesi, rehinli taşınır varlık ile alacağın devrinin tescili sicil aracılığı ile gerçekleştirilecektir.

Rehinli Taşınır Sicili alenidir. Bakanlık, Sicilin faaliyetlerini her zaman denetlemeye ve gerekli önlemleri almaya yetkilidir. Sicil, Bakanlıkça alınan önlemlere ve verilen talimatlara uymakla yükümlü tutulmuştur.

Evvelce de belirtildiği üzere, diğer Kanunlar uyarınca bir sicile tescili zorunlu olan taşınır rehinlerine ilişkin hükümler saklı olup, bu taşınır varlıklar üzerinde bu Kanun kapsamında Sicile tescil edilmek suretiyle rehin tesis edilemeyecektir. Bunun istisnası 5. Maddenin 2. Fıkrası gereğinde belirtilen ticari işletme veya esnaf işletmesinin tamamı üzerinde rehin kurulmasıdır. Bu durumda, bu işletme kapsamına giren varlıkların özel sicillerine bildirimi yeterlidir.

  1. maddenin 4. Fıkrasında Sicilin kuruluş ve işleyişi ile bu Sicille diğer Kanunlar uyarınca tutulan taşınır sicillerinin verilerinin paylaşımına yönelik usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelik ile belirlenir denilmek suretiyle sicil ile ilgili uygulama esaslarının yayınlanacak yönetmelik ile düzenleneceği belirtilmiştir.

İ. Kanun’un 9. Maddesinde rehin hakkının üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmesi düzenlenmiştir.

Buna göre, rehin hakkı, rehin sözleşmesinin Sicile tescil edilmesiyle üçüncü kişilere karşı hüküm ifade edecektir.  Diğer Kanunlar uyarınca bir sicile tescili zorunlu olan taşınır rehinleri de üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmeye devam edecektir.

Bir diğer deyimle, rehininin varlığı ve rehinden doğan haklar, rehin sözleşmesi sicile tescil edilmedikçe 3. Kişilere karşı ileri sürülemez. Elbette ki; bunun tek istisnası 3. Kişilerin rehin sözleşmesinin varlığını bilmeleri ve bilebilecek durumda olduklarının ispatıdır. Ancak bu içtihatlar ile somut hale gelebilecektir.

J. Kanun’un 10. Maddesinde derece sistemi düzenlenmiştir.

Esasen TMK sisteminde (TMK. M. 948) taşınırlarda derece sistemi değil sıra sistemi bulunmaktadır.  Buna göre, aynı taşınır üzerinde birden çok rehin hakkı bulunduğu takdirde, alacaklılara rehin haklarının sırasına göre ödeme yapılır ve rehin hakkının sırası kuruluş tarihine göre belirlenir. Ancak, 10. madde ile bu Kanun kapsamına giren taşınırlar bakımından, taşınmazlardaki gibi derece sistemi getirildiği görülmektedir. Bir diğer deyimle, taşınır rehni ipoteklere benzetilmiştir.

Buna göre, rehnin sağladığı güvence, tescilde belirtilen “rehin tutarı ve derecesi” ile sınırlıdır. Bir diğer deyimle, rehin veren, 1. derece boş bile olsa, rehinli alacaklıya 2. derecede bir rehin hakkı verebilir ve ilk dereceyi boş bırakabilir. Bu halde rehin veren, sonraki tarihlerde, bir kişiye 1. dereceden bir rehin tanıyabilir ve bu halde sonraki tarihte olsa bile 1. derecedeki rehinli alacaklının rehne konu taşınır varlık üzerindeki hakkı, 2. derecedeki rehinli alacaklıdan önce gelir.

Aynı madde uyarınca yine rehinin, sırada kendisinden önce gelecek olanın miktarının tescilde belirtilmesi kaydıyla ikinci veya daha sonraki derecede de kurulabileceği belirtilmiştir. Bir diğer deyimle, rehin verenin ilk dereceyi boş tutma hakkı bulunmaktadır. Ancak bu halde, bunun miktarını belirtmesi gerekmektedir. Bu nedenle ş alınacak taşınır rehinlerinde ilk derecelerin boş tutulup tutulmadığı ve tutulmuşsa bunun miktarının taşınır varlığın değerini aşıp aşmadığına bakılmalıdır.

10. madde Bu halde Türk Medenî Kanunu’nun taşınmaz rehinlerinde derece sistemini düzenleyen 871 ila 876’ncı maddelerine yollama yaparak, bu Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin kıyasen uygulanacağını belirtmektedir.

Bu hükümlere göre taşınmaz rehinlerinde geçerli olan aşağıdaki ilkeler önemli olup, aykırı olmadıkça taşınır rehinlerine de uygulanacaklardır:

  • Aynı taşınmaz üzerinde farklı sıralarda kurulmuş bulunan rehin haklarından birinin terkin edilmiş olması, sonraki sırada yer alan rehinli alacaklıya boşalan dereceye geçme hakkı vermez.
  • Terkin edilen rehin hakkı yerine yeni bir rehin hakkı kurulabilir.
  • Sonraki sırada yer alan rehinli alacaklılara boşalan dereceye geçme hakkı veren sözleşmelerin geçerliliği, resmi şekilde yapılmalarına; ayni etki sağlamaları, tapu kütüğüne şerh verilmelerine bağlıdır. (Bu 10. Maddenin osn fıkrasında özel olarak düzenlenmiştir)
  • Sonraki sıralarda kurulmuş bir rehin hakkından önce gelen bir rehin mevcut değilse veya borçlu önceki bir rehin senedi üzerinde tasarruf etmemişse ya da önceki sırada bulunan rehinli alacak, o derece için tescilde belirtilen miktardan az ise; taşınmazın paraya çevrilmesinde satış bedeli, boş derece hesaba katılmaksızın sonraki alacaklılara sıralarına göre dağıtılır.
  • Borç ödenmezse alacaklı, alacağını rehinli taşınmazın satış bedelinden elde etme hakkına sahiptir. Borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükmü geçersizdir. Aynı alacak için birden çok taşınmazın rehnedilmiş olması halinde, rehnin paraya çevrilmesi istemi, taşınmazların tamamı hakkında yapılır. Bununla birlikte, icra dairesi onlardan ancak gerektiği kadarını paraya çevirir.
  • Rehinli taşınmazın satış bedeli, alacaklılar arasında sıralarına göre dağıtılır. Aynı sırada olan alacaklılar arasında o sıraya düşen satış bedeli alacakları oranında dağıtılır.
  • Taşınmaz rehninin alacaklıya sağladığı güvencenin kapsamına şunlar girer: Ana para, takip giderleri ve gecikme faizi, İflasın açıldığı veya rehnin paraya çevrilmesinin istendiği tarihe kadar muaccel olmuş üç yıllık faiz ile son vadeden başlayarak işleyen faiz, (daha önce belirlenmiş olan faiz oranı sonradan gelen alacaklıların zararına olarak artırılamaz.) ve zorunlu masrafların güvencesi girer.
  • Alacaklı, rehinli taşınmazın korunması için zorunlu masraf yapmışsa ve özellikle malikin borçlu olduğu sigorta primlerini ödemişse, bundan doğan alacakları tescile gerek olmaksızın aynen rehinli alacağı gibi güvenceden yararlanır.
  1. maddenin son fıkrası uyarınca, “rehin sözleşmesinde sonraki sırada yer alan rehinli alacaklılara boşalan dereceye geçme hakkı verilebilir. Rehin sözleşmesi dışında bir sözleşme ile bu hakkın tanınması hâlinde sözleşmenin geçerliliği, Sicile tescil edilmesine bağlıdır” denilmekte olup esasen taşınmazlar için geçerli olan boş derece geçme hakkı (TMK. M. 871/3) bu defa özel olarak taşınır rehni için düzenlenmiştir.

K. Kanun’un 11. Maddesinde, öncelik hakkı düzenlenmiştir.

Buna göre; aynı taşınır varlık üzerinde derece sırası belirtilmeksizin birden fazla rehin hakkı tesis edilmesi hâlinde alacaklıların öncelik hakkı, rehnin kurulma anına göre belirlenir. Derece belirtilmesi hâlinde ise derece sırası esas alınır. Böylece karma bir sistem getirilmiştir. Derece belirtilmemesi halinde prensip, kurulma tarihlerine göre sıra esası olacaktır, ancak derece belirtilmişse derece sistemi esas alınacaktır.

Madde de devamla; “Sonraki sırada yer alan rehinli alacaklılara boşalan dereceye geçme hakkı verilmesi hâlinde ilk sırada yer alan rehin alacaklısı alacağını tamamen almadan bir sonraki rehin alacaklısına ödeme yapılmaz.” denilmekte olup, zaten bilinen ve uygulanan bir ilke tekrarlanmıştır.

Yine 11. Maddede teknik bir husus olan birleşme ve karışma halindeki sıra durumuna bir çözüm getirilmeye çalışılmıştır. Buna göre, birleşen veya karışan varlıklar üzerindeki rehin hakları, varlığın birleşme ve karışmadan önceki durumuyla aynı önceliğe sahiptir. Birleşen veya karışan varlıklar aynı dereceye sahip olmaları durumunda tescil anı dikkate alınır.

Yine 11. Maddeye göre, getirisi üzerinde ayrıca bir rehin tesis edilmemiş ise, rehinli taşınır varlığın getirisi üzerindeki öncelik hakkı da, asıl rehinli varlığın öncelik sırasıyla aynı olacaktır.

L. Kanun’un 12. Maddesinde rehin sözleşmesinde taraflarının hak ve yükümlülükleri ve zilyedin sorumlulukları düzenlenmiştir.

Buna göre tarafların hak ve yükümlülükleri bu Kanun’a aykırı olmamak şartıyla sözleşmede belirlenecektir.

Rehini taşınır telef olursa rehin hakkı da sona ereceği için rehinli taşınırı elinde tutan her kimse onun, taşınırı dikkatli ve tedbirli biçimde kullanması gerekmektedir. Aksi halde rehinli alacaklıya hâkime müracaat hakkı tanınmıştır. Buna göre,   zilyed, rehinli taşınırın değerini koruyacak gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Zilyed, rehinli taşınırın değerini düşüren davranışlarda bulunursa; rehinli alacaklı, hâkimden bu gibi davranışları yasaklamasını isteyebilir. Alacaklıya, gerekli önlemleri almak üzere hâkim tarafından yetki verilebileceği gibi; gecikmesinde tehlike bulunan hâllerde alacaklı, böyle bir yetki verilmeden de gerekli önlemleri kendiliğinden alabilir.

Rehin alacaklısı, bu maddeye göre, rehin veren ya da üçüncü bir kişinin zilyetliğinde bulunan rehne konu taşınır varlığı denetleme hakkına da sahiptir.

Yine bu madde uyarınca, hakları zarar görenler söz konusu önlem için yapmış olduğu giderlerin tazminini, zarara sebep olanlardan isteyebilir ve rehin veren de rehin konusu taşınır varlıkların değerini rehin alacaklısı aleyhine azaltan tasarruflarından doğan zararları tazmin etmekle yükümlüdür.

Rehin veren, yine bu madde uyarınca rehinli taşınır varlığı veya rehinli alacağı devretti ise, bu devir durumunu Sicile tescil ettirmekle yükümlüdür. Fikrimizce, bu tescil yapılmadıkça devir 3. Kişilere karşı ve rehinli alacaklıya kaşı ileri sürülemeyecektir.

 

M. Değer tespiti başlıklı 13. Madde uyarınca, taraflar, rehin hakkının kurulması öncesinde rehne konu taşınırın değerinin tespiti amacıyla maddede belirtilen usulle değer tespiti yaptırabilir.

Buna göre, belirtilen usul hem rehin hakkının kurulması öncesinde hem de rehinli taşınırın birleşmesi, karışması ya da temerrüt sonrası hakların kullanımında geçerli olarak uygulanabilecektir. Bu usulde ekspertiz hizmetinden istifade edilmesine olanak sağlanmış ve değer tespitinin kesinleşmesi üzerine, 2 yıl boyunca geçerli olması kriteri benimsenmiş ve bu 2 yılık süre geçmedikçe yeniden değer tespiti istenebilmesi yasaklanmıştır.

Bu usul şöyle düzenlenmiştir: Alacaklının başvurusu üzerine rehin verenin yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesince taşınırın değeri ekspertiz hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişilere üç (3) gün içerisinde tespit ettirilir. Bu değer tespitine itiraz edilebilir.

Bu değer tespitine itiraz edilmesi hâlinde, mahkemece üç (3) gün içerisinde yeni bir değer tespiti yaptırılır. İtiraz üzerine ekspertiz hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişiler üç gün içerisinde değer tespiti yapar. Bu düzenlemede mahkemenin yine aynı kişilerden mi yoksa farklı ekspertiz kişilerinden mi bu değer tespitini isteyeceği açık değildir. Bu husus uygulamada netleşecektir. 3 günlük sürelerin yeterliliği ise fikrimizce şüphelidir.

İtiraz üzerine yapılan değer tespiti artık kesindir ve yeniden itiraz edilemez. Bu tespitin yapıldığı tarihten itibaren iki (2) yıl geçmedikçe yeniden değer tespiti istenemez. Değer tespitine ilişkin rapor rehin verene ve rehin alacaklılarına tebliğ edilecektir.

Bu maddeye göre, bu Kanun kapsamında uygulanacak ekspertiz hizmetlerine ilişkin tavan ücret ilgili kurumların görüşü alınarak Bakanlık tarafından belirlenecektir. Ayrıca Ekspertiz hizmeti sunan gerçek ve tüzel kişilerde aranacak nitelikler ile yetkilendirilecek bu kişilere ilişkin diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenecektir. Bu konularda da bir düzenleme beklenilmekte olup, detaylar tali düzenlemeler ile şekillenecektir.

N. Temerrüt sonrası haklar 14. maddede düzenlenmiştir.

Buna göre, bu Kanun kapsamındaki borçların süresinde ifa edilmemesi hâlinde alacaklı, aşağıdaki yollara başvurabilecektir:

a) Birinci derece alacaklı ise icra dairesinden İcra ve İflas Kanunu’nun 24 üncü maddesi uyarınca rehinli taşınırın mülkiyetinin devrini talep edebilir. Bu halde icra dairesi, bu devri Sicile bildirir. Bu düzenleme mülkiyetin geçmesini yasaklayan ve “Borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınırın mülkiyetinin alacaklıya geçmesini öngören sözleşme hükmü geçersizdir” diyen TMK. M. 949 maddesine aykırıdır. ([2])

Rehinli taşınırın, Kanun’un 13 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tespit edilen değerinin, birinci derece alacaklının toplam alacağından fazla olması durumunda, aradaki fark miktarından, diğer derecelerdeki alacaklılara karşı, birinci derece alacaklı ile rehin veren müteselsilen sorumlu olacaktır. Bu doğal olarak düzenlenmesi gereken isabetli bir hükümdür.

b) Rehinli alacaklı, temerrüt nedeniyle alacağını, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca faaliyet gösteren varlık yönetim şirketlerine devredebilir. Bu halde, varlık yönetim şirketleri, alacaklının rehin sırasına sahip olurlar. Öncelik hakkı bu halde Kanun’un 11 inci maddesine göre belirlenecektir.

c) Zilyetliğin devrine konu olmayan varlıklarda kiralama ve lisans hakkını kullanabilir. Burada kastedilen husus, mülkiyeti devredilemeyen bir taşınır varlık söz konusu ise, rehinli alacaklı mülkiyeti kazanamayacağı için, bunun yerine kiralama ve lisans hakkını kullanabilecektir. Bunun uygulamada nasıl işletileceği ileride netlik kazanacaktır.

Bu maddeye göre, alacağın yukarıda belirtilen yollarla tahsil edilememesi hâlinde takip, genel hükümler çerçevesinde yapılacaktır. Bu konuda TMK ve İİK. Hükümleri uygulama alanı bulacaktır.

Yine, bu maddeye ilişkin diğer usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle düzenlenecek olup, yönetmelik çıkartıldığında TMK’ya ve bu Kanuna aykırılıklar içermesi halinde uygulamada boşluk ve belirsizlikler yaşanabilecektir.

 

O. Alacağın son bulması başlıklı 15. Maddeye göre, rehin alacaklısı, alacağın son bulduğu tarihten itibaren üç işgünü içinde, rehin kaydının Sicilden terkini için başvuruda bulunacaktır.

Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen rehin alacaklısı hakkında güvence altına alınan borç tutarının onda biri oranında (1/10) idari para cezası Bakanlıkça uygulanır. Bu isabetli bir düzenleme olmayıp, 3 günlük sürenin kısa olduğu düşünülmektedir.

Yine bu maddeye göre, şarta bağlı yükümlülükler de dâhil olmak üzere, mevcut ve müstakbel güvenceli yükümlülüklerin ödeme ve diğer yöntemlerle ifa edilmesi hâlinde rehin hakkı rehin alacaklısının talebi üzerine Sicilden terkin edilecektir.

Yine bu madde uyarınca, rehin alacaklısının, alacağın son bulmasını müteakip rehnin terkini için süresi içinde Sicile başvurmaması hâlinde, borcunu ödeyen ve bunu belgeleyen borçlu, rehnin terkinini Sicilden isteyebilir.

Müeyyideler Kanun’un 16. Maddesinde düzenlenmiştir ve aşağıdaki gibidir:

Rehin veren veya taşınırı rehin yüklü olarak devralan;

  • Rehinli varlığı bu Kanun’un hilafına kullanması,
  • Borcu ödememesi hâlinde rehinli varlığın mülkiyetini devretmemesi,
  • Rehinli varlığı alacaklıya zarar vermek kastıyla tahrip veya imha etmesi,
  • Rehinli taşınır varlığın devri ile alacağın devrini Sicile tescil ettirmemesi,
  • Sicili yanıltmaya yönelik fiillerde bulunması,

hâllerinde alacağını tamamen veya kısmen tahsil edemeyen rehin alacaklılarının şikayeti üzerine güvence altına alınan borç tutarının yarısını geçmemek üzere adli para cezası uygulanacaktır. Bu isabetli bir düzenlemedir.

Yine bu madde uyarınca, ilgili Kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bir taşınırı rehin almak suretiyle ödünç para verme işini devamlı yapan kişi, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 241 inci maddesine göre cezalandırılacaktır. Burada rehin karşılığı ödünç yasaklanmaktadır.

P. Bu Kanun’un 17. Maddesi uyarınca, bu Kanun’un yürürlük tarihi itibariyle Ticari İşletme Rehni Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

Q. Kanun’un 18. Maddesi uyarınca, Bu Kanun’da hüküm bulunmayan hâllerde TMK’nın taşınır rehnine ilişkin hükümleri uygulanacaktır.

Bu maddeye göre TMK ile çelişen noktalarda bu Kanun’un özel Kanun olarak TMK’ya göre öncelikle uygulanacağı sonucuna varılmaktadır.

R. Kanun’un Muafiyetler başlıklı 19. Maddesi ile rehin sözleşmesinin düzenlenmesi ile sicilde tesis edilen işlemlerin, vergi, resim, harç ve değerli kâğıt bedelinden muaf olduğu düzenlenmiştir. Noterlik Kanunu’na bu yönde paralel bir düzenleme yapılması gerektiği düşünülmektedir. Değerli kâğıt bedeli ile damga vergisinin de kast edildiği düşünülmektedir.

S. Geçiş hükümleri başlıklı geçici 1. Maddeye göre, bu Kanun, yürürlüğe girdiği tarihte görülmekte olan dava ve takiplere yani geçmişe yürütülerek uygulanmayacaktır.

Bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce ticari işletme veya esnaf işletmeleri üzerinde tesis edilen rehin haklarına ilişkin de yine ilgili mevzuat hükümleri uygulanmaya devam edecektir.

T. Bu Kanun 01 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe girecektir. Yönetmeliklerin ne zaman yürürlüğe gireceğinden ise söz edilmemiştir.

Yukarıda 20/10/2016 kabul Tarihli 6750 Sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu çerçevesinde yapılan düzenlemelere genel hatlarıyla değinilmiştir. Söz konusu madde değerlendirmelerinde de görüleceği üzere, söz konusu Kanun’da getirilen pek çok yenilik olması ile birlikte getirilen yeniliklerde pek çok boşluğun olduğu görülmektedir.  Söz konusu boşluklar gerek ilgili Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikler, uygulama kapsamında kabul edilecek yöntemler ve nihayetinde yargı kararları ile doldurulacağı görülmektedir.

([1]) Kanun’un 5. Maddesine ileride değinilecek olmak ile birlikte,  Kanun’da taşınır varlıklar, “alacaklar, çok yıllık ürün veren ağaçlar, fikri ve sınai mülkiyete konu haklar, hammadde, hayvan, her türlü kazanç ve iratlar, başka bir sicile kaydı öngörülmeyen ve idari izin belgesi niteliğinde olmayan her türlü lisans ve ruhsatlar,  kira gelirleri, kiracılık hakkı, makine ve teçhizat, araç, ekipman, alet, iş makinaları, elektronik haberleşme cihazları dâhil her türlü elektronik cihaz gibi menkul işletme tesisatı, sarf malzemesi, stoklar, tarımsal ürün, ticaret unvanı ve/veya işletme adı, Ticari işletme veya esnaf işletmesi, Ticari plaka ve ticari hat, Ticari proje, Vagon, bu fıkrada sayılanlardan üçüncü kişiler zilyetliğindeki taşınır varlık, hak ve paylı mülkiyet hakları” olarak tanımlanmıştır. Bu sayılanlar aynı zamanda taşınır tanımı içerisine dahildir.

([2]) bu noktada belirtmek gerekir ki,  yönetmelik ve uygulama çerçevesinde oluşacak ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak mevcut TMK’nın ilgili maddelerinden değişiklik yapılabilir. Aynı şekilde özel Kanun genel Kanun yorumu ile de Kanunun 18. Maddesi delaletiyle bu tip çelişkiler aşılabilir.

İlginizi çekebilir

Yorum Yap

Email adresiniz gizli kalacaktır.