I. GİRİŞ
İmar kirliliğine neden olma suçu ve bu suça bağlanan cezai müeyyideler, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) “İmar Kirliliğine Neden Olma” başlıklı 184. maddesinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 184. maddesi yapı ruhsatiyesi almadan veya alınan ruhsata aykırı bina yapmak veya yaptırmak; yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere, elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etmek; yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade etmek olmak üzere üç farklı suç tipini içermektedir.
İmar kirliliğine neden olma suçunu konu aldığımız işbu makalemizde, öncelikle genel olarak TCK’nın 184. maddesinde düzenlenen suç tipleri unsurları bakımından ele alınacak, ardından yapı sahibi ve yapı maliki kavramları arasındaki farklar ceza sorumluluğun şahsiliği ve tipiklik ilkesi bakımından incelenecek ve ilgili suç tipi bakımından etkin pişmanlık hükümleri bakımından inceleme yapılacak ve son olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin ilgili suç tipi bakımından uygulanıp uygulanamayacağı hususlarına değinilecektir.
II. SUÇ TİPLERİ
a) Yapı Ruhsatiyesi Almadan veya Ruhsata Aykırı Bina Yapmak veya Yaptırmak
TCK’nın 184/1. maddesinde, yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişinin bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasına ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Yapı ruhsatiyesi, bir bina inşa etmek veya inşa edilmiş bir binada esaslı değişiklik yapmak üzere idareden alınan izin olup yapı ruhsatiyesi almadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmak imar kirliliğine neden olma suçuna sebebiyet verecektir. TCK’nın 184/4. maddesinin atfıyla TCK’nın 184/1. maddesinde düzenlenen suçun konusunu, yalnızca belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerlerde bulunan binalar oluşturmaktadır. Bu nedenle, belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerler dışında bulunan binalar ile bina vasfında bulunmayan yapılar, anılan suç tipi kapsamında değerlendirilmeyecektir.
İlgili maddede anılan “Bina” kavramı, TCK kapsamında tanımlanmamış olup “Bina” kavramından ne anlaşılması gerektiğinin tespiti için 3194 sayılı İmar Kanunu’nun (“İmar Kanunu”) 5. maddesinde yer alan tanıma bakılması gerekmektedir.[1]
Kanuni tanımından da anlaşılacağı üzere, imar kirliliğine neden olma suçunun oluşabilmesi için yapının mutlaka bina niteliğinde olması gerekmektedir. Buna göre, istinat duvarı, güvenlik kulübesi, iskele, köprü gibi yapılar bina kavramı içerisinde yer almadığı için bu yapıların inşası imar kirliliği suçunun oluşmasına sebebiyet vermeyecektir.
b) Yapı Ruhsatiyesi Olmadan Başlatılan İnşaatlar Dolayısıyla Kurulan Şantiyelere Elektrik, Su veya Telefon Bağlantısı Yapılmasına Müsaade Etme
TCK’nın 184/2. maddesinde düzenlenen suç tipi ile yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere, elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade edilmesi, TCK’nın 184/1. maddesinde yer alan ceza ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Ruhsat alınmadan yapılarak tamamlanmış binaya altyapı hizmeti sağlanması suçun konusunu oluşturmamakta olup yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere altyapı desteği verilmesi madde kapsamında suç olarak düzenlenmiştir.
Suç elektrik, su, telefon bağlantısına müsaade edilmesiyle oluşacağından, bağlantıyı yapan kişiler değil, bağlantının yapılmasına müsaade eden idareciler TCK’nın 184/2. maddesinde düzenlenen imar kirliliğine neden olma suçunu işlemiş sayılacaklardır. Uygulamada, inşaat yapan kişilerin, başka kişilerden şantiyeye kaçak bağlantı kurarak altyapı hizmeti sağladıkları görülmekte olup bu durumda fail, TCK’nın 184/2. kapsamında değil, şartları varsa TCK’nın 163. maddesinde düzenlenen “Karşılıksız Yararlanma” suçu kapsamında cezalandırılacaktır.
c) Yapı Kullanma İzni Alınmamış Binalarda Herhangi Bir Sınai Faaliyetin İcrasına Müsaade Etmek
İmar Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca, yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik bürolarından; 27. maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburi kılınmıştır.
Yine İmar Kanunu’nun 30/2. maddesi uyarınca; belediyeler, valilikler mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetinde olup aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılacaktır.
Belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde olsun veya olmasın yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade edilmesi TCK’nın 184/3. maddesi uyarınca cezalandırılacaktır. TCK’nın 184/3. maddesinde düzenlenen suçun faili, sınai faaliyetin icrasına izin vermek görev ve yetkisine sahip kamu görevlileri olduğu için fail bakımından suç, özgü suç niteliği taşımaktadır.
III. YAPI SAHİBİ VE YAPI MALİKİ KAVRAMLARININ AYRIMI
TCK’nın 184. maddesinde düzenlenen suç tipi bakımından, imara aykırı olduğu belirtilen yapının yapımında, herhangi bir inşai faaliyette bulunmayan kimselerin, yalnızca yapının maliki olması nedeniyle mevzuata aykırılık durumundan sorumlu tutulmamaları gerekmektedir.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun “İdari Müeyyideler” başlıklı 42/2. Maddesinde;
“Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere ve imar mevzuatına aykırı olarak yapılan ya da 27 nci madde kapsamında ruhsat alınmadan yapılabilen yapılardan aynı maddede belirtilen koşullar sağlanmadan yapılanların sahibine, yapı müteahhidine ve aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere, yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, bin Türk lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde hesaplanan idari para cezaları uygulanır:”
şeklinde yer alan düzenlemeyle, idari para cezasının ruhsata aykırılığın tespit edildiği yapının (i) yapı sahibine, (ii) yapı müteahhidine ve (iii) aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen fenni mesullere uygulanabileceği hüküm altına alınmıştır.
Yine TCK’nın 184/1. maddesinde de “Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde yer alan düzenlemeyle, imara aykırı bir şekilde bina yapan veya yaptıran kişilerin cezai müeyyidenin muhatabı olacağı hüküm altına alınmıştır.
İlgili mevzuat düzenlemeleri ve aşağıda yer verilerin yerleşik içtihatlar ile ortaya konulduğu üzere, bir taşınmazın maliki olmak o taşınmazda daha önceki tarihlerde gerçekleştirilen inşai faaliyetlerden sorumluluğu doğurmayacak; İmar Kanunu kapsamında, imar mevzuatına aykırılıklar yapı sahibine, yapı müteahhidine, fenni mesullere; TCK kapsamında ise imara aykırı bina yapan veya yaptıran kişilere yüklenecektir. Burada önemli olan husus, “Yapı Sahibi” kavramının irdelenmesi gerekliliğidir.
Yapı malikinin, yalnızca mal sahibi olması sebebiyle yapı sahibiymişçesine, yapı sahibinin kimliği, yapı müteahhidinin kimliği ve inşaatın yapılmasında görev alan fenni mesullerin kimliği araştırılmadan doğrudan idari işlem ve cezai müeyyide ile karşı karşıya bırakılmasında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
“Yapı Sahibi” kavramı, 3194 sayılı İmar Kanunu, gerekçesi ve diğer ilgili mevzuatlarda tanımlanmamıştır. İmar Kanunu’nun 42. maddesinde geçen “Yapının Sahibi” ibaresiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin 10.01.2013 tarih, 2012/93 E. 2013/8 K. sayılı ilamında, Yapının Sahibi” ifadesinden imar mevzuatına aykırı olarak inşai faaliyette bulunan kişinin anlaşılması gerektiği belirtilmiş ve kararın gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, aksinin kabulüyle mülk sahibine idari para cezası uygulanmasının ve cezai müeyyide ile karşı karşıya bırakılmasının, ceza hukukunun en temel ilkelerinden olan “Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği” ilkesine aykırılık teşkil edeceği belirtilmiştir.[2]
Benzer şekilde, Anayasa Mahkemesi’nin 12.11.2019 tarih, 2016/866 E. sayılı kararında, yapı sahibinden anlaşılması gerekenin yapıyı mevzuata aykırı inşa eden kişi olduğu, yapıyı mevzuata aykırı inşa eden kişiyi tespit yükümlülüğünün ise idarede bulunduğu, gerekli araştırma yapılmadan mülkiyet sahibine idari para cezası verilmesinin kanunun amacıyla bağdaşmayacağı vurgulanmıştır.[3]
Yukarıda değinilen Anayasa Mahkemesi içtihatlarında da belirtildiği üzere “Yapı Maliki” ve “Yapı Sahibi” birbirinden farklı kavramlardır. “Yapı Maliki” kavramı, en basit tabirle yapının bağımsız alanları üzerindeki mülkiyet hakkına sahip kişi olarak tanımlanmaktayken; kanunda cezai sorumluluğu bulunduğu öngörülen “Yapı Sahibi” kavramı ise imar mevzuatına aykırı şekilde inşai faaliyetlerde bulunan kimse olarak tanımlanmaktadır.
IV. CEZA SORUMLULUĞUNUN ŞAHSİLİĞİ VE TİPİKLİK İLKESİ
Bir kimsenin yalnızca yapı maliki sıfatına haiz olması nedeniyle cezalandırıcı işlemlerin kendisine yöneltilmemesi gerekliliği, Türk Ceza Hukuku’nun en temel ilkelerinden ikisi “Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği” ilkesi ve “Tipiklik” ilkesinin uygulamasıdır. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin bir yansıması olan “Tipiklik” ilkesi cezaya konu fiilin kanundaki suç tanımına uygun olmasıyken; “Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği” ilkesi ise kişinin yalnızca kendi işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulması, başkasının gerçekleştirdiği fiiller nedeniyle sorumlu tutulamamasıdır.
Uygulamada, bir kimsenin yalnızca yapı maliki olmasından kaynaklı olarak imara aykırı olduğu belirtilen yapıdaki inşai faaliyetlerin kim tarafından gerçekleştirip gerçekleştirmediği hususları incelenmeksizin yapı malikleri hakkında idari para cezası uygulandığı, ayrıca bu kişiler hakkında adli soruşturma yürütüldüğü ve cezai müeyyideyle karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Ancak bu durum, yalnızca gayrimenkulü kullanıma hazır şekilde satın alan kişilerin, yalnızca yapının maliki olması nedeniyle, haklarında idari para cezası uygulanması ve adli soruşturma başlatılması gibi hakkaniyete aykırı uygulamalara sebebiyet verebilmektedir.
Ancak, Danıştay 14. Dairesi’nin 04.02.2015 tarih, 2014/7357 E., 2015/899 K. sayılı ilamında, yapının ilk inşa edildiği aşamadan kaynaklanan aykırılıkların, bağımsız bölümü sonradan satın alan kişiye yüklenemeyeceği, bu nedenle de yapıyı sonradan satın alan kişiye idari para cezası verilemeyeceği belirtilmiştir.[4]
Yine benzer şekilde, Danıştay 14. Dairesi’nin 27.02.2018 tarih, 2015/2198 E., 2018/952 K. sayılı ilamıyla Sayın Mahkemeniz huzurunuzda görülecek olan yargılamayla aynı şekilde, banka tarafından düzenlenen ekspertiz raporuyla imara aykırı yapının kendisi tarafından inşa edilmediğini ortaya koyan yapının malikine idari para cezası uygulanmasına karar verilen belediye encümen kararı cezaların şahsiliği ilkesi gereği usule ve yasaya aykırı bulunmuştur.[5]
V. İMAR KİRLİLİĞİNE SEBEBİYET VERME SUÇUNDA ETKİN PİŞMANLIK VE HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve şartları, CMK’nın 231. maddesinde tanımlanmıştır. CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca; sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, müsadereye ilişkin hükümler hariç, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmektedir. Yine CMK’nın 231/6. maddesinde; Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın; aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir.
Ancak, TCK’nın 184/5. maddesinde ise imar kirliliğine sebebiyet verme suçu bakımından özel bir etkin pişmanlık hükmü getirilmiştir. İlgili hükme göre kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, TCK’nın 184/1 ve 184/2. maddeleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer ve mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacaktır.
Buna göre, CMK’nın 231/6. maddesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için kamunun uğradığı zararın; aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi şeklindeki şart göz önünde bulundurulduğunda, ilgili şartın yerine getirilmesi halinde zaten TCK’nın 184/5. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmü uygulama alanı bulacağı için ilgili suç tipi bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanması mümkün değildir.[6] Ancak şartları varsa, suçun faili hakkında hapis cezasının ertelenmesi kararı verilmesi mümkündür.
VI. SONUÇ
Toplumun yaşamını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için çevrenin koruma altına alınması ve çevreye karşı işlenen suçların ceza hukuku kapsamında cezai müeyyidelere tabi tutulmasının önem arz ettiği şüphesizdir. Bu kapsamda, Anayasa’da getirilen düzenlemeler başta olmak üzere çevreye karşı işlenen suçlara yönelik yaptırımlar özel ve genel kanunlarla koruma altına alınmıştır. Makalemizin konusunu oluşturan imar kirliliğine neden olma suçuna yönelik cezai yaptırımlar TCK’nın 184. Maddesinde düzenlenmiştir. Ancak, uygulamada yapı sahibi ve maliki kavramlarının yerleşik içtihatlara rağmen göz ardı edildiği ve hakkaniyetsiz uygulamalara sebebiyet verdiği görülmekle birlikte, bu tip hakkaniyetsiz uygulamaların önüne geçebilmek amacıyla idarenin imar kirliliğine sebebiyet veren inşai faaliyetlerin kim tarafından gerçekleştirildiğine yönelik denetimleri daha sık uygulaması gerektiği şüphesizdir.
Av. B. Batuhan Birtane
[1] Bina; kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarıyan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır.
[2] A.Y.M, T. 10.01.2013, 2012/93 E. 2013/8 K.: “…İtiraz konusu “yapının sahibine,” ibaresi, ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapı yapma eyleminin karşılığı olarak cezai müeyyide uygulanacak kişileri ifade etmektedir…Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden birisi de “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması gerekir. Belirlilik ilkesi, bireylerin hukuksal güvenliğinin sağlanması bakımından da önem arz etmektedir. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin yedinci fıkrasında, “Ceza sorumluluğu şahsidir.” hükmü yer almaktadır. Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun temel kurallarındandır. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla, bir kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Anayasa’nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından idari para cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tabidir. Kanun’un 42. maddesinin 2. fıkrası hükmü, ruhsat alınmadan, ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapının yapıldığı yönündeki idarenin tespiti üzerine fıkrada belirtilen kıstaslar çerçevesinde yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığını altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere para cezası verilmesini öngörmektedir. Dolayısıyla “yapının sahibi” ibaresiyle, yukarıda sayılan inşai faaliyetleri gerçekleştiren kişiler ifade edilmektedir. Başka bir deyişle “yapının sahibi” ibaresinden, ister yapının mülkiyetine sahip kişiler, isterse kiracı, yapı malikinin yakını, intifa hakkı sahibi gibi üçüncü kişiler olsun inşai faaliyeti yapan kişiler anlaşılmaktadır. Danıştay’ın istikrar kazanan içtihatlarında da yapının sahibi ibaresinden, mevzuata aykırı yapıyı inşa eden kişinin anlaşılacağı belirtilmiş olup, uygulamada idarelerce gerekli araştırma yapılarak mevzuata aykırı inşai faaliyeti yapan kişi tespit edilmeksizin doğrudan yapının mülkiyet sahibine para cezası verilmesi, yasanın amacı ve anlamı ile bağdaşmayan bir sonuç doğurur.“
[3] A.Y.M., T. 12.11.2019, 2016/866 E.: “Anayasa Mahkemesinin somut olaydaki idari para cezasının kanuni dayanağı olan 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin itiraz yoluyla iptali istemine ilişkin kararında ve Danıştayın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere yapı sahibi ibaresinden anlaşılması gereken, yapıyı mevzuata aykırı inşa eden kişidir (bkz. §§ 28,29). Yine bu kararlarda, idarelerce gerekli araştırma yapılarak mevzuata aykırı inşaat yapan kişi tespit edilmeksizin doğrudan yapının mülkiyet sahibine para cezası verilmesinin kanunun amacı ve anlamı ile bağdaşmayan bir sonuç doğuracağı vurgulanmıştır.”
[4] Danıştay 14. Dairesi, T. 04.02.2015, 2014/7357 E., 2015/899 K.: “Bu durumda; dava konusu aykırılıkların yapım aşamasında meydana geldiği, sonradan proje ve eklerine aykırı ilave niteliği taşımadığı ve yapıyı sonradan satın alan davacının olayda herhangi bir dahlinin olmadığı bilgisi karşısında, davacının bu aykırılıklardan sorumlu tutulamayacağı ayrıca bu durumun cezaların şahsiliği ilkesinin de bir gereği olduğu bu nedenle davacıya para cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık, temyize konu İdare Mahkemesi kararında sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
[5] Danıştay 14. Dairesi, T. 27.02.2018, 2015/2198 E., 2018/952 K.: “Uyuşmazlık konusu olayda, yapının maliki olan davacının, dava konusu taşınmazı 07.12.2010 tarihinde konut kredisi kullanmak suretiyle satın aldığı, banka tarafından düzenlenen 02.11.2010 tarihli ekspertiz raporunda, kat irtifakı tapulu 5 nolu bağımsız bölümde yapı tatil zaptı ile tespit edilen onaylı projesine aykırı olarak yapılan ilave kapalı alanların ayrıntılı olarak belirtildiği, ilaveler neticesinde yaklaşık brüt 115 m²’lik dairenin, yaklaşık 133 m² brüt alanlı hale getirildiğine ilişkin tespitlerin bulunduğu anlaşılmaktadır…Bu durumda; suç ve cezaların şahsiliği ilkesi gereğince, para cezasına konu yapıların kim ya da kimler tarafından yapıldığı tespit edilerek, gerçek yapı sahibi ya da sahipleri adına para cezası verilmesinin gerektiği, söz konusu ruhsata aykırılıkların davacının yapıyı satın aldığı tarihten önce de mevcut olduğu, söz konusu yapıda bağımsız bölüm maliki olan davacının bu aykırılıklardan sorumluluğunun bulunmadığı, bu durumun cezaların şahsiliği ilkesinin de bir gereği olduğu dikkate alındığında, davacıya para cezası verilmesine ilişkin 14/01/2014 günlü, 2014/98 sayılı dava konusu encümen kararında hukuka uyarlık bulunmadığından İdare Mahkemesi kararının bu kısmında hukuki isabet görülmemiştir.”
[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 26.05.2015, E. 2014/4-806 K. 2015/167: “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, failin suçu işledikten sonra soruşturma veya kovuşturma aşamasında mağdurun veya kamunun uğradığı zararı gidermesi halinde hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının ertelenmesi, hükmün bu erteleme süresi boyunca hiçbir sonuç doğurmamasıdır. İmar kirliliği suçu nedeniyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verilmesi mümkün değildir. Çünkü, kanun koyucu imar kirliliği suçu açısından TCK md. 184/5’te özel bir etkin pişmanlık hali düzenlemiştir. İmar kirliliğine neden olma suçunda ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirerek 184/5. maddesindeki özel düzenlemeden yararlanma imkanı bulunan fail hakkında 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi mümkün değildir.”













