Gizli Kayıtların Delil Niteliği

Mahkemeye iştikal eden bir uyuşmazlıkta iddianın ispatına elverişli delil bulmak ve sunmak taraflar için elbette her koşulda kolay bir durum olmamaktadır. Taraflar davaya yön verecek hususları kendi lehine ispatlayabilmek adına mevcut vaziyette somut delil bulunmaması halinde çoğu zaman gizli kayıt alma yöntemiyle yeni delil elde etme yoluna başvurabilmektedirler. Bu doğrultuda gizli şekilde alınmış ses kayıtları veya kamera görüntüleri çoğu zaman mahkemeye sunmaya elverişli bir delil olup olmadığı konusunda soru işareti yaratmak ve bu konuda farklı görüşler sunulmaktadır. Elbette ki; gizli olarak alınan her kayıt özel hayatın gizliliğini ve haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarını oluşturduğundan başlı başına bir hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Ancak tarafların iddialarını ispatlayabilmek adına bu şekilde gizli kayıt alma yoluna başvurmaktan başka çaresi kalmamış ise, bunlar somut gerçekliği ortaya çıkarmak için delil olarak kabul edilebilecek midir? Hukuka aykırılığın tespiti için başvurulan yöntemler de hukuka aykırı ise; zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir felsefesi ile mahkemeler bu delile dayanmayı ret mi edecektir?

Bu sorular; uzun zamandır hukuk sisteminin üzerine yoğunlaştığı ve cevap aradığı bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Verilebilecek cevaplar ise hem mevzuattaki ilgili maddeler hem de içtihat kararları doğrultusunda her olayın mahiyetine göre şekillenmektedir.

Öncelikle ceza hukuku ve özel hukuk arasındaki usuli farklar, dayanılan deliller, bu delillerin niteliği ve ulaşılmaya çalışılan maddi gerçekler oldukça farklı olup, bu farklılıklar da gizli kayıtların delil niteliğine elverişli olup olmadığı hususunda özel hukuk ve ceza hukuku açısından ayrı ayrı değerlendirilme yapılması gerekliliği sonucunu doğurmaktadır.

a) Ceza Hukukunda Gizli Kayıtların Delil Niteliği:

Ceza hukukunda maddi gerçeğe ulaşmak özel hukuka göre çok daha hayati bir öneme sahip olup; dayanılan deliller, delillerin sunulma şekli de özel hukuk sistemine göre daha geniş bir serbesti içermektedir. Ancak buna rağmen; ceza hukuku; maddi gerçeğe ulaşmak için her yolun mübah olduğu anlayışını benimsememiş ve açıkça hukuka aykırılık teşkil eden delilleri, maddi gerçeğe ulaşmak için ışık tutuyor olsa dahi reddetmiştir.

Öncelikle bu durumun mevzuatta düzenlenmiş halleri kısaca aşağıdaki gibidir:

  • Anayasa md. 38/6: “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.”
  • Ceza Muhakemesi Kanunu m. 148/3: “Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.”
  • Ceza Muhakemesi Kanunu m. 206/2-a: “Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunur.”
  • Ceza Muhakemesi Kanunu m. 217/2: “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”

Görüldüğü üzere, ceza yargılamasında hukuka aykırı delillerin, delil olarak değerlendirilemeyeceği açıkça düzenlenmiştir. Peki hangi durumlarda bir delil hukuka aykırı nitelikte kabul edilmektedir? Bu durum; delillerin niteliği, delillerin elde edilme şekli ve delilin kullanılma sebebi ile ulaştırdığı sonuca göre ayrıca incelenmektedir.

Öncelikle ceza hukukunda özellikle doğrudan iletişime dayalı olarak işlenen; cinsel saldırı, hakaret, iftira, tehdit, şantaj, rüşvet gibi suçlarda, suçun işleniş anına yönelik kayıt tutmak, o suçun mağdurunun ispata yönelik bir savunma yapma mecburiyeti olarak kabul edilmektedir. Keza, bu kayıtların özel hayatın gizliliği kapsamında değerlendirilmesi olayın mahiyeti ve ispata elverişliliği gözetildiğinde hakkaniyete aykırılık teşkil edecektir. Keza, mağdur kendisine karşı işlenen suç için ispata elverişli bir anı bir daha yakalayamama veya doğrudan yetkili bir kuruma başvuramama riski ile karşı karşıyadır. Yargıtayın yerleşik içtihatları da, ceza hukukunda değerlendirilecek bir delilin hukuka uygunluğunu işte bu iki koşula bağlamış ve şayet mağdurun bir daha delil edinme fırsatının bulunmaması veyahut yetkili merciilere müracaat ederek destek alma olanağının olmadığı hallerde alınan kayıtları hukuka uygun olarak değerlendirmiştir. (Bknz: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2012/5-1270 E., 2013/248 K, 21.05.2013 tarihli kararı).

Böylece Yargıtay tarafından da; özel hukuk prensipleri, suç mağdurları için gerçeğin ortaya çıkması ve hakkın korunmasını gölgede bırakmayacak şekilde dengelenmiştir.

b) Özel Hukukta Gizli Kayıtların Delil Niteliği

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları delil olarak kabul edilmektedir.  Özel hukukta ceza hukukuna göre hukuka uygun delil kavramı daha ağır basmaktadır. Bu nedenle gizli alınmış kayıtlar bazı dava türlerindeki istisnai haller haricinde hukuka uygun delil olarak kabul edilmemektedir.

Boşanma davaları mahiyeti itibariyle özel hukuktaki gizli kayıtların delil olarak kabul edilmemesi ve suç teşkil etmesi kuralının istisnası olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim boşanma davalarında eşler arasında kusura sebep olan fiillerin ispatlanması, eşlerin ortak özel hayatı kapsamındaki paylaşımlarının genellikle dışa kapalı ve somut delilden yoksun olması nedeniyle zordur. Bu nedenle, iddia edilen kusurun ispatı için bu davalarda karşı tarafın onayı olmaksızın gizli şekilde alınmış olan kayıtlar hukuka uygun belge olarak kabul edilebilmektedir. Ancak elbette, bu davalarda delil olarak kullanılacak kayıtların da belli şartlar dahilinde oluşturularak kullanılması gerekmektedir.

Öncelikle bir boşanma davasında gizli olarak alınan kayıtın hayatın olayın ve doğal akışında gerçekleşen bir iletişim veya görüntü olarak kaydedilmiş olması gerekmektedir.  Nitekim kurgu ve plana dayanan, karşı tarafı özel olarak sorulan sorular ile yönlendirme, baskı altına alma veya tahrik etme amacı güderek edinilen kayıtlar hukuka uygun kabul edilmemektedir.  Örneğin; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/4-1183 E. 2014/960 K. sayılı ve 26.11.2014 tarihli kararında Davalı’nın yönlendirmesi ile diğer Davalılarca kaydedilen bir kayıt için, kayıt yapanların Davacıyı konuşturmaya çalışarak yönlendirme anlaşıldığından edinilen deliller hukuka aykırı kabul edilmiştir. Aynı şekilde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/2-703 E. 2012/70 K. sayılı ve 15.2.2012 tarihli kararında rıza dışında alınan kayıt, salt boşanma davasında delil olarak kullanılmak üzere kurgu sonucu oluşturulduğundan bahisle usulsüz kabul edilmiştir.

Ortak konutta alınan kayıtlar da yine aynı şekilde habersiz olarak mahremiyeti yok sayacak şekilde alındığından genellikle hukuka aykırı kabul edilmektedir. Ancak Yargıtay’ın, diğer eşin haklı şüpheleri olması durumlarında ortak konutta alınan kayıtların ihlal oluşturmadığı yönünde görüşleri de mevcuttur. Nitekim; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2007/17220 E., 2008/13614 K. sayılı ve 20.10.2008 tarihli kararında eşinin sadakatinden şüphelenen kişinin, birlikte yaşadıkları ortak konutta eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirmesi ve eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinin özel hayatın gizliliğini ihlal olarak nitelendirilemeyeceğini belirtilmiştir.

Bunun dışında iş davalarında da oldukça istisnai durumlarda gizli olarak alınan kayıtların Yargıtay tarafından hukuka uygun kabul edildiğine rastlanılmaktadır. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 2016/6464 Karar sayılı kararında Davacının işveren aleyhine aldığı ve ceza dosyasına sunmuş olduğu ses kaydından aslında kendi istifa etmediği ve istifaya zorlandığı anlaşılmış ve bu nedenle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Önemle belirtmek gerekir ki, gizli olarak alınan kayıtların dayanak oluşturdukları davalarda delil olarak kabul edilmesi yapılan fiili değil yalnızca sunulan delilin niteliğini hukuka uygun hale getirmektedir. Dolayısıyla bu fiilerin sebep olabileceği suçlar şikayete tabi olarak görülecek olan ceza soruşturması veya kovuşturmasında ayrıca değerlendirilmektedir.

Bu kayıtların gerek bağlı oldukları davalarda delil olarak sunulmasının hukuka uygun olup olmadığı gerekse ayrıca suç teşkil edip etmediği her olayın kendi mahiyeti çerçevesinde değerlendirilmesi gereken özel ve hassas bir konu olduğundan bu durumlara başvurulmadan önce hukuki görüş ve destek alınması önem arz etmektedir.

İlginizi çekebilir

Yorum Yap

Email adresiniz gizli kalacaktır.