Türkiye, özellikle son yıllarda hızla gelişen teknolojik ekosistemi ile dikkat çeken ve fazlasıyla ilgi gören bir pazar haline gelmiştir. Özellikle 2021 ve 2022 yıllarında ve bu yılların devamında, Türkiye’deki start-up yatırımları önemli derecede artış göstermiştir. 2024 yılında gelindiğinde ise Türkiye, 1.40 milyar doların üzerinde yatırım almış; söz konusu yatırımlar toplamda 577 turda ve ağırlıklı olarak yapay zeka, pazarlama ve satış, ulaşım ve lojistik sektörlerinde gerçekleşmiştir. Tüm tur adedine kıyasla ise yabancı yatırımcıların katıldığı tur oranı %8, TÜBİTAK BIGG turları hariç ise %21 olarak saptanmıştır. Bu verilerin karşısında ise değinmek gerekir ki, yabancı yatırımcıların Türkiye’de bulunan start-up yatırımlarına olan ilgisi sürmekle beraber, bu kişilerin kurumsal yönetim, hukuki veya finansal olarak karşılaşabileceği riskler ve çeşitli belirsizlikler halihazırda mevcuttur. Bu kapsamda ise yabancı yatırımcının Türkiye’deki start-up ekosistemi bakımından karşılaşabileceği çeşitli riskler ele alınacaktır.
Kurumsal Yönetim ve İşleyiş Riskleri
- Kuruluş ve Kuruluş Devamındaki Süreçlerin Yavaş Olması ve Sürecin Dijital Bir Şekilde Yürütülememesi: Başta 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) olmak üzere, her ne kadar son dönemdeki bazı düzenlemeler ile şirket kuruluş süreçleri basitleştirilmiş olsa da günümüzde start-up kuruluş ve işleyiş süreçleri bakımından özel düzenleme eksikliği bulunmakta ve bu durum yatırımcının ilgisini zedelemektedir. Nitekim Türk mevzuatında start-uplara ilişkin özel bir şirket tipi düzenlenmediğinden, start-uplar anonim veya limited şirket kuruluşuna tabi tutulmaktadır. Öte yandan kuruluş süreçlerinin dijital bir şekilde gerçekleştirilememesi de yabancı girişimcilerin Türkiye’de kurulacak şirkete ilişkin temin etmesi gereken bazı belgeler sebebiyle, ilgili süreci yavaşlattığı ve ek maliyet oluşturduğu gözlemlenmektedir.
- Şirket İçi Karar Alma Süreçlerinde Yaşanılan Yavaşlık: Bilindiği üzere start-up’ların motivasyonu düşük maliyetle yüksek verimlilik esasına dayanmaktadır. Bu sebeple bir start-up’ta alınacak kararların veya imzalanacak sözleşmelerin hızlı bir şekilde tesis edilmesi ve yürürlüğe girmesi önem arz etmektedir. Durum böyle olmakla birlikte, Türkiye’deki mevzuat ve düzenlemeler gereğince sözleşmelerin ıslak imza ile akdedilme zorunluluğu ve ilgili kurum veya kuruluşlara yapılması gereken başvurular, ek maliyet ve idari yük oluşturmakta ve şirket içi karar alma sürecini yavaşlatmaktadır.
- Mevzuatta Hızlı Yatırım Mekanizmalarının Eksikliği: Start-up ekosisteminde önem arz eden bir diğer husus da dinamik ve hızlı bir şekilde alınacak yatırım kararıdır. Her ne kadar uluslararası düzlemde SAFE (Gelecekteki Sermaye İçin Basit Anlaşma) ve SAFT (Gelecekteki Tokenlar için Basit Anlaşma) gibi çerçeve modeller bulunuyor olsa da – ve hatta Türkiye’deki yatırımcılar tarafından da kullanılmakta – bu sözleşme tiplerinin Ticaret Kanunu kapsamında bir karşılığı bulunmaması uygulamada sorunlara yol açmaktadır.
TTK Kapsamındaki Sözleşmesel Risk
- Pay Sahipleri Sözleşmelerinde Düzenlenen Bazı Hükümlerin Esas Sözleşmeye Aktarılamaması: Yatırımcılar ile girişimciler arasında uygulamada vücut bulunan hissedarlık sözleşmelerinde belirli bir süre ile hisse satış yasağı ve/veya hisse satışlarında önce diğer hissedarlara teklif götürülmesi gibi mekanizmalar bulunsa da bu hükümlerin TTK’da karşılığı bulunmadığında, taraflar arasındaki işbu belirlemeler yatırımcılar bakımından ve özellikle Türk mevzuatına hakim olmayan yabancı yatırımcılar bakımından risk teşkil etmektedir. Nitekim TTK’nın emredici hükümler ilkesi gereği tarafların akdedeceği hissedarlık sözleşmelerine kanun kapsamında izin verilmeyen hükümlerin eklenmesi yasak olacağından, işbu hükümlerin uygulanması veya icra edilmesi problem teşkil edecek ve özellikle Türk mevzuatına hakim olmayan yabancı yatırımcıda güvensizlik yaratabilecektir.
Sözleşmelerdeki Genel Geçer Bazı Riskler
- Payların Seyrelmesi İhtimalinde Yaşanabilecek İhtilaf: Doğal olarak, şirkete yeni ortaklar geldikçe mevcut pay sahiplerinin pay oranı azalacağından ve bu durumda hangi pay sahibinin bu duruma daha çok katlanacağı bir ihtilaf konusu olabileceğinden, hissedarlık sözleşmelerinde seyrelmeye karşı koruma hükümlerinin bulunmaması özellikle erken aşamada yatırımını gerçekleştiren yatırımcı bakımından risk teşkil edecektir.
- Payların Seyrelmesi ile Birlikte Pay Değerinin Düşmesi: Bir start-up’ın düşük değerleme ile yatırım alması durumunda payların seyrelmesine ek olarak bu payların değerinin düşmesi gündeme gelecektir. Nitekim bu durum, söz konusu start-up’a yatırım yapan bir yatırımcı nezdinde ciddi bir risktir. Özellikle sözleşmedeki sermaye artırımlarına ilişkin hükümlerde, yatırımcının veto hakkının bulunmaması, maddi açıdan yatırımcı fazlasıyla aleyhe bir duruma sokacaktır.
- Girişimci/Kurucunun, Yatırımcıdan Daha Erken Çıkma Durumu: Start-up ekosisteminde genel olarak yatırımcılar, yatırımlarını en az birkaç yıl süreyle yapmaktadırlar. Bu kapsamda birçok yatırımcı için girişimcilerin de belirli süreler boyunca söz konusu start-up’ta kalması önem arz etmektedir. Nitekim bu hususa önem veren yatırımcı bakımından, hissedarlık sözleşmesinde girişimcilerin mevcut yatırımdan sonra belirli bir süre daha yönetimde kalması kararlaştırılmamış ise, girişimcinin paylarını devrederek çıkması söz konusu yatırımcı bakımından bir risk oluşturacaktır.













