Mirasbırakanın Mirastan Mal Kaçırması (Muris Muvazaası)

I. Giriş

Muris Muvazaası (mirastan mal kaçırma); bir kimsenin mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla, gerçekteki karşılıksız kazandırma işlemlerini resmiyette satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devretmiş gibi gösterdiği, muvazaalı işlemler olarak tanımlanabilir.

Ülkemizde, miras hukuku hükümleri çerçevesinde; bir kimsenin terekeye tabi tutulacak malvarlığı üzerinde %100 tasarruf ehliyeti bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kişi vefat ettiğinde, sahip olduğu malvarlığının kanunen belirli oranlar doğrultusunda hesaplanmak suretiyle mirasçıları arasında paylaştırılması gerekmektedir.

Ancak uygulamada sıkça görüldüğü üzere, kimi zaman mirasbırakan ölmeden önce malvarlığını mirasçılarından birine satmış ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devretmiş görünerek diğer mirasçıların söz konusu malvarlığı üzerinde muris öldükten sonra mirasçı sıfatı ile hak iddia etmesinin önüne geçmeye çalışmaktadır.  Bu durumun hukuki yansıması olarak ise; mirasçılar tarafından söz konusu hakkın muvazaa ile bertaraf edilmeye çalışıldığı öne sürülerek muris muvazaası nedenine dayandırılmış bir takım davalar açılabilmektedir.

II. Muris Muvazaası Özellikleri:

Muris muvazaası, hukuken nıspi muvazaa olarak nitelendirilmektedir. Nıspi (nitelikli) muvazaa  ise; içinde iki ayrı işlemi barındıran bir muvazaa türüdür. Bu işlemlerden biri tarafların gerçek iradesini yansıtan gizli işlem olup diğeri ise muvazaaya sebep olan ve esasen tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığı halde dışarıdan öyle görünmesini istedikleri görünüşdeki işlem olarak tanımlanabilir. Esasen tarafların gerçek iradesi, gizledikleri işlem olup, resmiyette gösterdikleri görünüşteki işlem ile ise gerçek iradelerini hukuka uygun görünen bir kılıfa bürüyerek üçüncü kişileri aldatmaya/yanıltmaya çalışmaktadır.

Örnek olarak; aslında bağışlanmak istenilen bir gayrimenkulün tapuda satış gibi gösterilmesi olayında; bağış işlemi esasen gizli işlem, satış işlemi ise görünürdeki işlemdir. Görünürdeki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından, gizli bağış sözleşmesi ise TBK gereği aranılan şekil şartlarına uyulmadığından geçersizdir. (01.04.1974 tarihli ½ sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)

a) Muris Muvazaası Davası’nın Açılabilmesi İçin Oluşması Gereken Şartlar Nelerdir?

Muris muvazaasının hukuken varlığından söz edebilmek için bazı esaslı unsurlar aranmaktadır. Bunlar;

  • görünürdeki işlemin,
  • muvazaa anlaşmasının,
  • üçüncü kişileri aldatma amacının ve
  • gizli anlaşmanın

şeklinde sıralanabilir.

Mirasbırakan söz konusu işlemi üçüncü bir kişiyle veyahut kendi mirasçısı ile danışıklı olarak yapabilir. Şayet Mirasbırakanın bu işlemi yapmasındaki amaç, diğer mirasçıların miras hakkını zedelemek ise; bu irade söz konusu işlem ve unsurları ile birlikte duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya konulmalıdır.  Çünkü bilindiği üzere; TMK md. 6 ve HMK md. 190/1 gereğince öne sürülen muvazaa iddiasının kendi lehine netice bekleyen tarafça somut delillerle ispatlanabilmesi gerekmektedir. Ancak muvazaa, niteliği gereği her zaman, tamamen somut deliller üzerinden ispata elverişli olmayabilir.

Bu gibi durumlarda;

  • ülkemizin örf ve adetleri,
  • toplumsal eğilimleri ve bakış açıları,
  • hayatın olağan akışı,
  • mirasbırakanın işlemi gerçekleştirmekte haklı ve makul bir sebebinin bulunup bulunmadığı,
  • davalının alım gücü olup olmadığı,
  • muvazaa işlemini gerçekleştiren taraflar arasındaki, işlem tarihindeki para akışı,
  • satış bedeli ile işlem tarihindeki gerçek piyasa değeri arasındaki fark,
  • satış bedelinin aslında oldukça sembolik olarak gösterilmesi,
  • taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişkiler, mirasbırakanın söz konusu işlemi bilinçli yaptığını gösterecek olay veya durumlar,
  • şayet muvazaa konusu işlem ölünceye kadar bakma sözleşmesi ise, miras bırakanın söz konusu sözleşme doğrultusunda gerçekten bakıma ihtiyacının olup olmadığı, veyahut miras bırakan tarafından ölmeden çok kısa bir süre önce ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılması

gibi olgulardan yararlanılmasında fayda olacaktır.

b) Muris Muvazaası Davası’nda Kimler Davacı ve Davalı Olabilir?

Mirastan mal kaçırılması işleminde murisin danışıklı olarak muvazayı gerçekleştirdiği taraf üçüncü bir kişi olabileceği gibi murisin bir diğer mirasçısı da olabilir. Bu kapsamdaki yasal mirasçı tanımına, evlatlık ve evlatlığın altsoyu da dahildir.

Bu gibi durumlarda, saklı pay sahibi olsun veya olmasın yasal miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar, muris muvazaası hukuki sebebine dayanarak dava açabilirler. (Yargıtay’ın 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı)

Dava açacak olan kişilerin, muvazaalı işlemin yapıldığı sırada mirasçı sıfatına haiz olup olmadıkları önemli olmayıp; dava açtıkları tarihte mirasçı sıfatına haiz olmaları kafidir. Yeter ki; bu kişiler öncesinde mirası reddedilen veya mirastan feragat edilen bir mirasçı olmasın. Muris muvazaasının tespiti için miras hakkı zedelenme iradesi ile aleyhlerine mal kaçırılan mirasçıların tamamının belirli olması gerekmeyip, herhangi bir mirasçı aleyhine söz konusu muvazaa işleminin gerçekleştirilmiş olması yeterlidir. Davayı açacak kişi/kişilerin ise; veraset belgesi alarak mirasbırakan ile ilişkisini ortaya koyması gerekmektedir. Bu kişiler muris muvazaasına dayandırdıkları davalarını hep birlikte açabilecekleri gibi, ayrı ayrı da açabileceklerdir. Dikkat edilmesi gereken nokta ise; miras hakkı murisin ölümü ile vuku bulduğundan, muris öldükten sonra söz konusu muvazaalı işlemler sebebiyle dava açılabilecektir.

c) Muris Muvazaası Davası’nda Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?

Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 2/I  “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir” şeklindeki hükmü gereğince muris muvazaası davalarında görevli mahkeme, asliye hukuk mahkemeleridir.

Muris muvazaası davasının konusunu oluşturan mal varlığı değeri eğer bir taşınmaz ise de; HMK m. 12/I’e göre “Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.” şeklinde olup; görüldüğü gibi söz konusu işleme konu bir taşınmaz ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olup; diğer hallerde ise HMK’da düzenlenen genel yetki kuralları uygulanır.

III. Muris Muvazaası Davasında Tapu İptali ve Tescili

Muvazaa konusu işlem bir gayrimenkulün satış veya ölünceye kadar bakma akdi ile mirasçıya veya üçüncü bir kişiye devri şeklinde gerçekleşmesi durumunda genellikle satış işleminin gerçek iradeyi yansıtmaması, karşılıksız kazandırmanın ise şekil şartına uymamasından ötürü söz konusu işlemin iptal edilmesi gerekecektir. Bu bağlamda söz konusu muvazaa işleminin konusu şayet bir taşınmaz ise, dava açarken muvazaaya konu işlemin iptali talep edileceğinden, çoğu zaman “Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali Ve Mirasçılar Adına Tescili” talep edilmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta ise; tapu iptali ve mirasçılar adına tescili için muvazaanın ispatlanması ve tapuda kayıtlı malikin de kötü niyetli olarak bu muvazaaya dahil olması gerekmektedir. Şayet taşınmaz halen murisin devrettiği kötü niyetli kişide değil ise, el değiştirmiş ve iyiniyetli kişilerce iktisap edilmiş ise, tapuya güven ve iyiniyetli üçüncü kişilerin korunması ilkeleri gereğince söz konusu tapu iptali ve tescili talebi reddedilebilecektir. Tapu iptali ve tescili güncel malike de yönlendirileceğinden; halihazırdaki malikin iyi niyetli olması durumunda bu yol tercih edilmemelidir. Burada; “muris muvazaası nedeniyle tazminat davası” açmakta fayda olacaktır.

IV. Muris Muvazaası’nın Yargıtay Kararları Işığında İncelenmesi

  • Yargıtay 1.Hukuk Dairesi, 2015/12513 E. sayılı kararı:

“Muris muvazaası, görünürde gerçekleşen işlem ve gizli işlem olmak üzere iki işlemden oluşur, bunlardan görünürdeki işlem tarafların gerçek iradesine uymadığından geçersizdir, gizli işlem ise Medeni Kanun m. 706 vd. Borçlar Kanunu m. 237 ve Tapulama Kanunu m. 26’da belirtilen şekil yoksunluğundan dolayı geçersizdir.”

  • Yargıtay 1.Hukuk Dairesi, 2014/14001 E sayılı kararı;

“Muris muvazaası davasının temel amacı, miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma amacının olup olmadığının tespit edilmesidir. Tespitin sağlıklı yapılabilmesi için mevcut verilerin ve eldeki olguların çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Ülke ve yörenin gelenekleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta makul bir nedeninin olup olmadığı, davalı yanın alış gücü, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki inani ilişki gibi olgular dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır. Somut olayda davalıya yapılan temlikte, akitte gösterilen bedel ile gerçek bedel arasında her ne kadar fahiş bir fark var ise de bu husus tek başına muvazaanın kanıtı olamaz. Davalının miras bırakanın bakımını yapması bir minnet duygusu oluşturur, miras bırakanın bakımını yapan oğluna duyduğu minnet gereği adına kayıtlı tapuyu oğluna devretmesi gayet normaldir. Diğer mirasçıların muvazaa nedeniyle açmış olduğu tapu iptal ve tescil davasının reddedilmesi gerekir.”

  • Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E:2012/580, K:2012/2568, T:08.03.2012 sayılı kararı;

Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptal ve tescil istenebileceği gibi, tazminat istenebileceğinde de kuşku yoktur. Davacılar, somut olayda tazminat isteğini tercih etmişlerdir. Öyleyse mahkemece yapılacak iş, miras bırakanın davalı Vehbi’ye yapmış olduğu temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının araştırılması, bir başka ifadeyle miras bırakanın 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı çerçevesinde iradesinin tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve muvazaa ile illetli olduğunun anlaşılması halinde zamanaşımı hükümlerine tabi olmayacağı da gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.”

  • Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 14.04.1976 tarihli, 1976/3027 E ve 1976/3280 K sayılı kararı;

“mal varlığının tümünü davalıya verdiği gözetildiği takdirde ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesinin saklı payı zedeleme amacına yönelik olduğunun kabulü gerekir. Buna rağmen kasıt bulunmadığından söz edilerek davanın reddedilmesi yanlıştır. Yapılacak iş, tenkis hükümleri çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılıp hüküm verilmesinden ibarettir.”

  • Yargıtay 1.Hukuk Dairesi, 2014/3526 e. sayılı kararı:

Taşınır malların mülkiyetinin devri Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş ve kanunda taşınırların elden bağışlanması şekle bağlı kılınmamıştır. Dolayısıyla bağışlayan kişinin taşınır malı bağışlanan kişiye teslim etmesiyle taşınırın mülkiyet alıcıya geçer. Taşınır mallarda, görünürdeki işlem geçersiz olsa bile, gizli yani gerçek işlem şekil şartına bağlı olmadığından geçerlidir. Somut olayda miras bırakan ile davalı arasındaki gizli sözleşme taşınır (otomobil) malın bağışlanmasına ilişkindir. Bu gibi sözleşmeler şekil şartına bağlı olmadığından mal elden bağışlandığında mülkiyet alıcıya geçer. Dolayısıyla bu tür sözleşmeler, 6098 Sayılı BK 19. maddesi ve muris muvazaasının en temel içtihadı olan 1/4/1974 tarihli İBK kapsamında değildir.”

  • Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin E: 2008/9362, K: 2009/187, T: 13.1.2009 sayılı kararı;

taşınmazların parasının miras bırakan tarafından kayıt maliklerine ödenerek, sicil kayıtlarının davalıya intikalinin sağlandığı saptanmış olup, doğrudan miras bırakanca davalıya yapılan bir temlikin bulunmadığı gözetilerek olayda 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın uygulama yeri olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Gerçekten de, değinilen somut olgu bakımından anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nın olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. O halde, gerçekleştirilen işlemin de muris muvazaasından kaynaklandığı söylenemez.

Oysa, anılan işlem, gizli bağış niteliğinde olup, koşulların gerçekleşmesi halinde tenkis hükümlerinin uygulanacağı kuşkusuzdur. Davadaki diğer istek yanında tenkis talebinde de bulunulduğu halde, mahkemece bu husus göz ardı edilerek neticeye gidilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.”

  • Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2014/11683 kararı:

“Davacı, miras bırakanın ilk eşinden olma çocuğu olup, kendisinden mal kaçırıldığını, miras bırakanın ikinci eşine yani davalıya taşınmazını muvazaalı devrettiğini iddia etmektedir. Somut olayda miras bırakanın mal kaçırma amacı olduğu söylenemez. Çünkü, davalı (ikinci eş) evlilik süresi boyunca hasta olan miras bırakanın bakımını yerine getirmiş, bu bakım bir minnet duygusu oluşturmuştur. Ayrıca, taşınmazın temliki de tamamen karşılıksız yapılmadığından somut olayda muvazaa olmadığından tapu iptal ve tescil davası reddedilmelidir.”

V. Sonuç

Türk Hukukunda mirasbırakanların, mirası üzerinde %100 tasarruf hakkı bulunmadığından ve saklı paylı mirasçıların miras hakları kati suretle korunduğundan; çoğu zaman mirasbırakacak kişiler sağlığında bu gibi kanuna karşı hile ve muvazaa yolları ile kanunun emredici hükümlerini bertaraf etmeye çalışabilmektedirler. Muris muvazaası veya mirastan mal kaçırma sebebine dayandırılan davalar; tapu iptali ve tescili, tenkis, tazminat gibi bir çok farklı dava türünü de bünyesinde barındıran önemli bir miras hukuku davası türü olduğundan, konusunda uzman bir avukatlık bürosu vasıtasıyla takip edilmesinde yarar olacaktır.

İlginizi çekebilir

Yorum Yap

Email adresiniz gizli kalacaktır.