Sigorta, bir şeyin veya bir kimsenin herhangi bir yönden ileride karşılaşabileceği zararı gidermek için önceden ödenen prim karşılığında bu işle uğraşan kuruluşla yapılan iki taraflı bağlantı sözleşmesidir. Mevzuatımızda sigortaya ilişkin düzenleme 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (“Kanun”) yapılmış olup, sigorta türleri, can sigortaları ve zarar sigortaları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.[1] Zarar sigortaları, sigorta ettiren kişinin mal varlığında para ile ölçülebilen bir zarar meydana gelmesi halinde, sözleşme kapsamında bulunan zararın tazmin edilmesinin üstlenildiği sigortalardır. Mevzuatta zarar sigortaları kapsamında mal sigortaları ve sorumluluk sigortaları olarak ikili ayrım öngörülmektedir.[2] Mal sigortası ile teminat altına alınan malın kendisi değil, sigorta ettirenin mal üzerindeki menfaatleridir. Bu kapsamda taşınır veya taşınmaz malların yanında fikri haklar, patent hakları gibi maddi olmayan mallar da sigorta edilebilmektedir. Sorumluluk sigortası ile sigortalının üçünü kişilere verdiği zararlar karşısında malvarlığında gerçekleşebilecek eksilmeler güvence altına alınmakta ve zarar görenlerin mağdur olmasının önüne geçilmektedir. Sigorta ettiren ve sigorta eden arasında imzalanan, teminat altına alınan durumlar ve bedelleri içeren belge, poliçe olarak adlandırılmaktadır.
Sigorta Edenin Halefiyeti
Zarar sigortalarında sigorta edenin asli borcu, sözleşme ile teminat altına alınan şart gerçekleştiğinde doğan zararı karşılamaktır. Sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme çerçevesinde oluşan en önemli sonuçlarından biri, Kanun’un 1472. Maddesinde düzenlenen sigorta edenin halefiyetine ilişkin yapılan düzenleme olup, sözleşme ile bu hükmün aksi kararlaştırılamayacaktır. Buna göre, borçlunun borcunu ifa etmek durumunda kalan üçüncü kişi, sözleşmeden kaynaklanan sebeplerle ifa etmek durumunda kaldığı oranda alacaklı yerine ikame olarak onun haklarına sahip olmaktadır. Dolayısıyla sigorta eden, sigorta tazminatını ödediğinde hukuken sigorta ettirenin yerine geçecek ve zararın sorumlularına karşı dava hakkı kendisine intikal edecektir. Bu düzenleme ile amaçlanan, sigorta ettirenin, sigorta eden ve sorumlusundan ayrı ayrı tazminat talep ederek zenginleşmesinin önüne geçmektir.
Sigorta Şirketinin Halefiyetine İlişkin Şartlar
Sigorta şirketinin halefiyet şartları kanunda öngörülmüş olup aşağıda belirtilmektedir.[3]
- Geçerli bir sigorta sözleşmesinin varlığı: Hukuken geçerli bir sigorta sözleşmesinin varlığında, sözleşmenin geçerli olduğu süre içerisinde ve sözleşmede teminat altına alınan konularda ödeme yapılmasını ifade etmektedir.
- Sigorta bedelinin ödenmesi: Bizzat sigorta ettirene yahut yetkili temsilcisine, usulüne uygun olarak yapılan ödemeyi ifade etmektedir.
- Sigorta ettirenin dava hakkının bulunması.
Bu şartlar sağlandığında sigorta şirketi halef sıfatını kazanmaktadır. Böylece sigorta ettirenin, sigorta şirketinden tazminatı aldıktan sonra, zararın sorumlularına karşı tekrar tazminat talep etme hakkı ortadan kalkmaktadır. Ancak sigorta şirketi tarafından kısmi ödeme yapıldıysa, ödenmeyen kısım için sigorta ettirenin dava hakkı devam etmektedir.
Lütuf Ödemesi Nedir?
Bazı durumlarda sigorta şirketleri, poliçe kapsamında yer alan teminatların dışında kalan hallerde de hasarı karşılamaktadır. Sigorta şirketinin yaptığı bu ödemeye, lütuf ödemesi adı verilir. Lütuf ödemesi, dünya literatüründe Ex Gratia olarak anılmaktadır. Gratia lütuf, merhamet anlamına gelmekte, ex ise -den ekini karşılamaktadır; dolayısıyla terim, Türkçe karşılığı ile uyuşmaktadır.
Sigorta şirketi tarafından yapılan bu ödeme, sözleşme kapsamında değerlendirilmemektedir. Sigorta şirketinin bu ödemeyi yapma açısından ahlaki yahut eksik borç ödemesi dahil hiçbir hukuki yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu bağlamda yapılan ödemede sigorta şirketinin, sigorta ettiren ile arasındaki ekonomik ilişkiyi korumak ve ticari itibarını artırmak gibi gayeler ile hareket ettiği kabul edilmektedir. Lakin yapılan bu ödemeler sonucunda sigorta eden halefiyet hakkı kazanamayacaktır. Bunun sebebi, sigorta ödemesinin poliçe kapsamında gerçekleşmemesidir. Daha önce de belirtildiği üzere sigorta edenin halefiyeti için geçerli bir sigorta sözleşmesinin mevcudiyeti aranmaktadır. Yapılan ödeme ise söz konusu sözleşmeye bağlı yapılmamaktadır. Bu halde, sözleşmenin varlığı şartı gerçekleşmediği için sigorta edenin halefiyeti de mümkün olmayacaktır. Nitekim, lütuf ödemesinin varlığı halinde sigorta edenin zararın sorumlularına karşı dava açamayacağı Yargıtay tarafından da kabul görmektedir.[4]
Halefiyet gerçekleşmediğinden, sigorta ettiren lütuf ödemesini almasına rağmen zararın sorumlusuna karşı da talep hakkına sahip olacaktır. Buna karşın sigorta şirketi, yapılan ödemeyi, zararın sorumlusundan yahut sigorta ettirenden isteyemeyecektir. Ancak, lütuf ödemesi yapılırken düzenlenecek bir ibraname ile Türk Borçlar Kanunu madde 183 vd. hükümleri kapsamında, sigorta ettiren uğradığı zarardan kaynaklı alacak ve dava haklarını sigorta edene devredebilecektir.
Sigorta şirketi tarafından, zarar sigortasının teminat kapsamı dışında bir ödeme gerçekleştirildiğinde, ilgili ödeme lütuf ödemesi olarak değerlendirilmektedir. Bu ödeme sözleşmeden kaynaklanmadığından sigorta eden halef sıfatını kazanamayacak ve dolayısıyla, sigorta ettirene yapılan ödemeyi zararın sorumlusundan dava yoluyla isteyemeyecektir. Buna karşın lütuf ödemesi yapılacağından ötürü, sigorta ettiren ve sigorta eden dava haklarının sigorta edene devri hususunda kendi aralarında anlaşabilecektir. Sigorta ettirenin sigorta edenden aldığı ödeme akabinde zararın sorumlusundan da tazminat talep etmesi halinde ise ödemeyi yapan sigorta eden sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak dava açabilecektir.[5] Neticede ilgili uygulama gerek sigorta ettiren gerekse üçüncü kişiler açısından azami önem arz etmekte olup, poliçe düzenlenmesi dahil tüm süreçlerde tarafların ileride herhangi bir hak kaybıyla karşılaşılmaması adına önlem alması ve gerekli hallerde konusunda uzman kişilerden destek alınması önerilmektedir.
Kaynakça
Türk Ticaret Kanunu (TTK), Resmi Gazete 27846 (14.02.2011), Kanun No.6102., md.1453 vd.
Türk Ticaret Kanunu (TTK), Resmi Gazete 27846 (14.02.2011), Kanun No.6102., md.1472.
Yargıtay, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi K. 2019/6330 (20.5.2019).
Yargıtay, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi K. 2019/4847 (16.4.2019).
Yargıtay, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi K. 2016/1961 (18.02.2016).
[1] Türk Ticaret Kanunu, 14.02.2011, md.1453 vd.
[2] Ibid, md.1453 vd.
[3] Ibid, md.1472.
[4] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/3730 K. 2019/6330 T. 20.5.2019, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2016/12674 K. 2019/4847 T. 16.4.2019
[5] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E.2016/97, K. 2016/1961 T. 18.02.2016













