Türkiye’de ESG

Günümüzde şirketlerin başarısının ölçütü olan istikrarlı kar artışının yerini güncel sorunlar ve beklentiler doğrultusunda başka değerler ve kriterler almaya başladı. Şirket bünyesinde karbon ayak izi, şeffaflık, insan hakları, eşitlik gibi kavramlar finansal değerlendirmenin yanı sıra önem kazanan değerlendirme kriterleri oldu. Özellikle iklim kriziyle başlamış olan bu süreç COVID-19 salgını sonrası etkisini daha da arttırdı. Kurumsal sürdürülebilirlik kavramıyla paralel olarak, tüketiciler ve yatırımcılar artık daha çevresel ve sosyal konularda sorumluluk sahibi olan şirketleri tercih ediyor, geri dönüşüm, israfı en aza indirme ve daha yeşil tercihler yapma hassasiyeti gösteriyorlar. Bu yönelimle birlikte kurumsal sürdürülebilirlik kavramı olan ESG (Environmental Social Governance), Türkçe kullanımıyla Çevresel, Sosyal Yönetişim (ÇSY), Sermaye Piyasasına girmiş bulundu.

ESG’nin üç ayağı şu şekilde açıklanabilir: Çevre kriteri şirketlerin enerji kullanımını, hava toprak ve su dahil olmak üzere ekosistem üzerindekini etkisini ve karbon ayak izini kapsar. Sosyal kriter içinde insan kaynakları, müşteri memnuniyeti, çalışanlarla ve tüketicilerle olan ilişkiler gibi konseptleri kapsar. İş sahası içinde güven, eşitlik ve sadakat oluşturma becerisidir. Yönetişim kriteri şirketin yönetimi, uygulamaları ve prosedürleriyle ilgilidir. Şirketlerin, vergi şeffaflığı ve yolsuzlukla mücadele denetimini, uzun vadeli hissedarların çıkarları doğrultusunda bir süreç izlenmesi ve bu amaç için denge oluşturarak hak ve sorumlulukları yönetme kapasitesini kapsar.

Türk Hukukunda belli başlı bir ESG veya sürdürülebilirlik kanunu ya da yönetmeliği olmamakla birlikte, kavramların dolaylı ya da direkt olarak ilişkili olduğu bazı kanunlar ve kavramlar bulunmaktadır. Türk Ticaret Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Çevre Kanunu, temel hak ve özgürlükler, eşitlik kavramı, kurumsal yönetim ilkeleri bunlara birer örnektir. Ancak sürdürülebilirlik konusunda yol gösterici olarak Sermaye Piyasası Kurulu Tarafından 2 Ekim 2020 tarihinde Sürdürülebilirlik İlkeleri Uyum Çerçevesi düzenlemesi yayınlamış ve yürürlüğe girmiştir. Bu çerçeveyle “uy ya da açıkla” prensibiyle halka açık şirketler çevresel sosyal ve yönetişimsel bilgilerini açıklamaya zorlanıyor. Bu sayede bu şirketlerin sürdürülebilirlik konularına entegre olmaları teşvik ediliyor. Bu düzenlemeye göre şirketler yılda en az bir kere sürdürülebilirlik konusundaki eylemlerini ve planlarını raporlamalı ve kamuya açıklamalıdır. Yaptığı bu açıklamada eylemlerinin Birleşmiş Milletlerin 2030 “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”ndan hangileri ile ilişkili olduğu hakkında bilgi vermesi gerekir.

Sürdürebilirlik raporlaması için uluslararası standartlar çerçevesinde, hitap edilen kitle ve raporlama içeriğine göre tercih edilebilinecek bazı kılavuzlar bulunmaktadır. Örneğin hedef kitlenin yatırımcılar ve içerik ihtiyacının çevre olduğu durumlarda Karbon Saydamlık Projesi (Carbon Disclosure Project, “CDP”) tercih edilebilir. CDP daha güvenli ve düşük karbon ekonomisine geçiş aşamasında şirketlere hizmet vermektedir. Şirketlerin su, tedarik zinciri, iklim değişikliği gibi konular üzerinde değerlendirmelerini yapar ve onlar için bir rapor oluşturur. Şirketlerin güncel durumları, risk potansiyelleri ve hedefleri tespit edilir. CDP’den farklı olarak Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative, “GRI”) şirketlerin hem sosyal hem ekonomik hem de çevresel alanlarda olmak üzere raporlamada daha geniş kılavuz standartlar göstermektedir. Şirketlerin insan, çevre ve ekonomi üzerindeki etkilerini şirketlere açıklamaya ve bunun raporlanmasında yardımcı olmaya odaklanan bir girişimdir ve paydaşlara yöneliktir. Bir diğer örnek İklimle İlgili Finansal Açıklamalar Çalışma Grubu (Task Force on Climate-Related Financial Disclosures, “TCFD”)’dur. İklim konusunda şirket uygulama ve eylem planları hedef yatırımcılara ve paydaşlara yönelik olarak açıklanır. Odağı, iklim değişikliğinin sebep olduğu risk ve fırsatların şirket içerisinde entegrasyonudur ve açıklanması gereken bilgiler ile ilgili öneriler sunmaktır.

Sonuç olarak, ESG yatırımcılara daha bilinçli ve birden fazla ölçütü dikkate alarak yatırım yapma imkanı sunarken, şirketleri ise daha geleceğe dönük uzun vadeli yönetim ve işleyiş planı yapmaya teşvik ediyor. Şirketler, ESG kavramı ilkelerine uyarak rekabetin olduğu piyasada fark yaratmayı ve kendilerine değer katmayı başarmış oluyorlar. Toplumun güvenini kazanıyor ve böylelikle günün şartlarına uyuyor, daha fazla yatırımcı ve tüketici dikkati çekmeyi garantilemiş oluyorlar. Bu durum da şirketin karlılığını arttırmaya yardımcı oluyor. Olaylar zincirinden sürdürülebilirlik kavramının değişken bir kavram olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, ESG henüz yeni alışılan ve gönüllülük esasına dayanan bir yaklaşım olmakla birlikte hem gelecekte şirketlerin hem hayatta kalmak için hem de dünyanın evrileceği yeni düzende fark yaratmak için ayak uyduracağı bir hareket olacaktır.

İlginizi çekebilir

Yorum Yap

Email adresiniz gizli kalacaktır.