Girişimciliğin Yasal Temelleri: İzin Verilmiş mi? Yasaklanmış mı?

Günümüzde birçok gerekçeyle girişimcilik kavramının popülerliğini artırdığına şahit olmaktayız. Girişimcilik, yalnızca ülkemizde değil dünyanın hemen her yerinde sayısı ve hacmi artan bir müessese olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle küreselleşmenin artması, nesiller arasındaki kuşak farkları, kuşakların çalışma hayatından beklentilerinin farklılaşması ve zamanın en kıymetli araç olduğunun fark edilmesiyle, zaman tasarrufu sağlayacak her türlü uygulamanın hayata geçirilmesine yönelik motivasyon, girişimcilik kavramı ile sıkça karşılaşmamızın gerekçeleri arasındadır.

Günlük ve ticari hayatta karşımıza çıkma sıklığı artan her kavramın hukuk analizinin de aynı hızla yapılması ve tabi olacağı yasal zeminin ortaya konması önem arz etmektedir. Nitekim hukuk güvenliği ilkesi de bunu gerektirir. Kişiler elbette, hareket ettikleri alanda nelerle karşılaşabileceklerini ve bu alanın sınırlarını bilmek ve tanımak isterler. Bu sınırların en önemlilerinden biri de hukuktur. Bu çerçevede, girişimcilik kavramının ve sonuçlarının da yasal altyapısının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Girişimcilik kavramının öznesi olan girişimcinin, fikrin ilk filizlenme anından itibaren hukuk paralelinde bir serüvende hareket etmesi gerekir. Böylece, ilerleyen aşamalarda karşılaşılan hukuki bir sorun ve/veya yaptırım ile büyük bir zarara uğrama ve zaman kaybetme riskini bertaraf etmiş olur. Örneğin, girişimin konusunun en başta hukuka uygun bir zeminde uygulanabilirliğinin incelenmesi gerekir. Zira zaten yasaklanan bir alanda ilerleyen bir girişim en baştan işlevsiz ve uygulanamaz niteliktedir.

Girişimin hukuka uygun bir zemine yerleştirilmesinin de ticari hayatın önünde bir engel olarak kullanılmaması çok büyük önem arz etmektedir. Hukukun, engellemeyen ve ön açan yüzünün geldiğimiz yüzyılda daha çok vurgulanması gerekmektedir. Aksi halde, hukuk hiçbir zaman, iş hayatıyla paralel yürüyemeyen ve ancak belli zamanlarda tabiri caizse hayalet gibi beliren bir müessese olarak tanınacaktır. Dolayısıyla girişim konusunun hukuka uygunluğunun da doğru soruyla test edilmesi gerekir: “Hukuken izin verilmiş mi?” sorusundan ziyade “Hukuken yasaklanmış mı” sorusu tercih edilmeli ve süreç, bu perspektifle yürütülmelidir. Bunun dayanağı ise hukukumuzun irade serbestisi ilkesini benimsemiş olması ve yasakladığı alanlar dışındaki faaliyetlere izin vermiş olduğunun kabul edilmesidir.

İlaveten, girişim fikrinin, en baştan itibaren hukuki koruma altına alınması ve bunun uygun koruma aracı ile gerçekleştirilmesi de oldukça büyük bir önem arz etmektedir. Girişimci sayısının birden fazla olması halinde, girişimcilerin, fikirlerini birbirlerine karşı dahi koruması gerekmektedir. Bu bilinçle ve perspektifle sürecin yürütülmesi, girişimcilik serüveninde hedeflenen noktaya ulaşılmasının en büyük etkenlerinden biridir.

Bunların yanında, girişimciliğin hayata geçirileceği şirket türünün belirlenmesinde de birçok etken yer almaktadır: Sermaye, pay sahipliği, işletim biçimi, teşvikten faydalanma vs. Bu hususların her biri üzerinde alternatifler değerlendirilerek analiz yapılmalı ve doğru şirket türü belirlenmelidir. Belirlenen şirket türüne göre hazırlanacak şirket anayasası niteliğindeki sözleşmede; pay sahipliği yapısının, imtiyaz sisteminin, pay gruplarının ve bunlara tanınacak hakların girişimi faaliyete geçirecek şirket işleyişinde hayati öneme sahip olacağı vurgulanmalıdır.

Girişim için ilk adımlar atıldıktan sonra, özellikle finansman sağlanması ve personellere opsiyon sağlanması süreçlerinde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta gizliliktir. Bu çerçevede uygulamada sıklıkla karşılaştığımız NDA’lerin içerikler ve yaptırımlarının özenle ele alınması gerekmektedir. Aksi halde girişim fikrinin, bir anda finansman kaynağı olan bir yatırımcı tarafından hayata geçirilmesi ile karşı karşıya kalınabilir. Yahut gizlilik ihlalinde bulunan personelin, neden olduğu zararı gidermek amacıyla hiçbir mali gücü olmadığı tespit edilebilir ve dolayısıyla gizlilik sözleşmesi imzalanmış olmasının da herhangi bir pratik sonucu olmadığı sonucuna ulaşılabilir. Tüm bu olası sonuçların değerlendirilerek kolay uygulanabilir bir yol haritasının oluşturulması gerekmektedir.

Bu süreçlerde gizlilik sözleşmelerinin yanında, hissedarlar arası sözleşmelerin, yatırım sözleşmelerinin, niyet mektubu niteliğindeki ön sözleşmelerin de imzalanması gerekebilmektedir. Bu sözleşmelerin bağlayıcı niteliğinin olup olmadığı, sözleşmelerde yer verilen drag along, tag along gibi düzenlemelerin Türk Hukuku kapsamında değerlendirilme süreci, sözleşmelere aykırılık halinde caydırıcı nitelikte yaptırımlara yer verilip verilmediği sürecin başarıyla yürütülmesinde kilit role sahiptir.

Yukarıda bahsedilen tüm süreçler bir izdüşüm niteliğindedir ve işaret edilen her bi noktanın dikkatle, titizlikle ve büyük bir uzmanlıkla değerlendirilmesi, girişim ile elde edilmesi beklenen faydaya hizmet edecektir.

 

 

 

 

.

 

İlginizi çekebilir

Yorum Yap

Email adresiniz gizli kalacaktır.