Aile Hukukunda Arabuluculuk Etkili Bir Sonuca Hizmet Eder Mi?

Türk Hukuk sisteminde uzun yıllardır var olan ve fakat son dönemde belirli alanlarda dava şartı haline gelen zorunlu arabuluculuk sistemi aslında gerek Kıta Avrupası Hukuk Sistemi gerek Anglo-Amerikan Hukuk Sistemi içerisinde etkili bir uyuşmazlık çözüm sistemidir. Arabuluculuk ana hatları ve en basit tanımı ile somut durumda bir uyuşmazlık taraflarının tarafsız bir kişi ya da kişilerce desteklenmek suretiyle ihtilafı yargı yoluna taşımaksızın çözüme ulaştırdıkları bir sistemdir.

Hâlihazırda hukuk sistemimizde İş Hukuku, Ticaret Hukuku ve Tüketici Hukuku kaynaklı olmakla yasa ile kapsam içinde tutulan uyuşmazlıklarda arabuluculuk zorunlu dava şartı olarak yürürlük bulmaktadır. Nitelim hukuk sisteminde mahkemelerin yükünü hafifletmek, uzun süren yargılamaların daha kısa sürede ve etkili bir şekilde sonuca ulaşmasını sağlamak, tarafların “geç gelen adalet, adalet değildir” anlayışından ari bir şekilde etkin ve zamanında adalete erişimini sağlamakla zedelenen menfaatlerini gidermek amacı ile arabuluculuk çok faydalı ve tercih edilmesi gereken bir yöntemdir.

Lakin doktrinsel anlamda verimli bir sonuç elde edileceği teorik anlamda mutlak gibi görünse de pratikte hukuk uygulayıcıları açısından Aile Hukuku alanında arabuluculuk sürecinin ihtiyari olmaktan çıkarılmakla zorunlu hale getirilmesi hususunda somut hayatın getirilerine paralel çokça endişe bulunmaktadır.

I. Aile Hukuku Uyuşmazlıkları Arabuluculuğa Elverişli midir?

Bu konuda herhangi bir tereddütte yer bırakmayacak şekilde 6235 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu emredici düzenlemeye yer vermiş ve açıkça; “aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir” şeklinde düzenlemede bulunmuştur.

Unutulmamalıdır ki hukuk yaşayan bir olgu olup özellikle Aile Hukuku yalnızca kurallar ile izah edilemeyen yoğun bir psikolojik yönetimin de içinde bulunduğu bir alandır. Nitekim aile yaşam döngüsü içerisinde her basamakta ayrı bir sorun/ihtiyaç/gelişim ödevleri yer almaktadır. Bu bağlamda kişilik özelliklerinin de farklılıkları dikkate alındığında bireylerin kaygılı/oyuncu/saplantılı kişilik modellemelerinden birine dahil olması ile Aile Hukuku kapsamındaki ihtilafların uzlaşma zemininde sonuca ulaşması zorlaşmaktadır.

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve esasında 6284 sayılı Kanun’un dayanak sözleşmesi olan ve İstanbul Sözleşmesi aile içi şiddet noktasında özellikle kadın ve çocuk koruması adına sistemin doğru şekilde işlemesi halinde koruma adına büyük imkânlar yaratan yasal düzenlemelerdir.

Hâlihazırda adını dahi ülkemizin kadın ve çocuk hakları konusunda attığı öncü adımlardan dolayı ülkemizden aldığı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş olmamız ülkemiz adına büyük bir hukuk gerilemesi olarak ne yazık ki hukuk tarihimize geçmiştir.

Fakat getirileri düşünüldüğünde 6284 sayılı Kanun kapsamında zaten aile içi şiddet içeren uyuşmazlıklar açısından taraflardan birinin açık mağduriyetinin yasa eli ile ihlaline zemin yaratacak bir düzenlemenin söz konusu olmadığı, aile içi şiddetten kaynaklı uyuşmazlıklarda arabuluculuğun elverişli olmadığı kanunen düzenlenmiştir. Zira psikolojik, ekonomik, fiziksel, cinsel, siber şiddet açısından tarafların asgari müşterekte dahi buluşması ihtilafın doğası gereği namümkündür.

II. Aile Hukuku’nda Meydana Gelen İhtilaflarda Arabuluculuk Etkili Olur mu?

Aile içi şiddet dışında kalan, tarafların arabuluculuk masasında eşit silahları kullanabilecekleri ihtilaflarda arabuluculuk etkin ve çözüm odaklı bir yöntem olarak düşünülebilir. Zira arabuluculuk için asıl temel çatışmanın ne olduğunun tespit edilmesidir. Zira arabuluculuk süreçlerinin tümünde çatışmanın doğru bir şekilde tespit edilmesi ihtilafın çözümü için büyük bir adımdır.

Çatışma doğru ve açık bir şekilde tespit edilir ise arabulucunun da ihtilaf taraflarını, olay içeriğini, tarafların duygusal yoğunluklarını tespit ederek bilgi sahibi olunmasını sağlarken bir yandan da tarafların da kendilerini güvende ve rahat hissetmelerine de imkân sağlar. Bu durum esasında çözüm sürecinde çözüm yolu çeşitliliğine de imkân sağlar. Çatışma tespitinde arabulucunun;

  1. Uyuşmazlık neden kaynaklanıyor?
  2. İhtilaf tarafları kim?
  3. Tarafların ihtilaftaki konumları nedir?
  4. Güç dengesi/dengesizliği var mı? Nasıl?
  5. Anlaşmazlığın geçmişe dönük bir hikayesi var mı?
  6. Tarafların beklenti ve ihtiyaçları nedir?
  7. Çatışmaya taraflar nasıl ve ne yoğunlukta bakıyor?
  8. Çatışma çözme kültürü var mı? Olumlu mu ön yargılı mı yaklaşılıyor?
  9. Ortak zeminde buluşma imkânı var mı? Varsa yoğunluk nedir? Yoksa yaratılabilir mi?

Sorularını cevaplaması özellikle Aile Hukuku kaynaklı uyuşmazlıkların arabulucu nezdinde çözümü için büyük önem taşır. Bu soruların doğru şekilde cevaplarının tespiti akabinde Aile Hukuku itilaflarında arabulucunun süreci doğru yönetmesi ile etkin ve verimli sonuçların elde edilmesi yüksek ihtimaldir.

Aile söz konusu olduğu için psikolojik yönün ağırlığı göz ardı edilmeksizin hukuk zemininde her iki tarafa da eşit ve nesnel yaklaşımda bulunulması ile sürecin efektif sonuca hizmet etmesi kuvvete muhtemeldir. Zira aile söz konusu olduğunda genel algı taraflardan birinin aşırı mağdur/ezilen/korunmaya muhtaç olduğu diğerinin ise güç sarhoşu/baskıcı/saldırgan olduğu yönünde olup arabulucunun bir tarafın kurtarıcısı rolünü üstlenmesi süreci olumsuz etkiler ve amaçtan uzaklaşmaya neden olur.

Bu nedenledir ki her ne kadar Aile Hukuku ihtilaflarında arabuluculuk psikolojik süreç yönetiminden ayrı kalamayacak olsa da bu süreç yönetimi dahi hukuk kuralları çerçevesinde olmalı ve hukukun emredici nesnelliğinden uzaklaşılmamalıdır.

6325 sayılı Kanun ile aile içi şiddet haricinde kalan ve yetişkinler arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan davaların arabuluculuğa elverişli olduğu belirlenmiş olduğundan ana hatları ile mali konularda arabuluculuk süreçlerinin yönetildiği görülmektedir. Bu bağlamdadır ki aile ve miras konularında da mali yönün ağır bastığı arabuluculuk süreçleri yaşanmaktadır.

Gerçekte arabulucunun Aile Hukuku arabuluculuğuna tarafların ihtiyaçlarını kolay tespit edebilecek ve psikolojik süreç yönetimini hukuki zeminden uzaklaşmadan yapabilecek donanımda olmasıdır. Bu kapsamda doğru arabulucu ile arabuluculuğa elverişli konular açısından Aile Hukuku’nda arabuluculuk etkin, verimli ve taraf menfaatini koruyacak güçte bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoludur.

III. Genel Değerlendirme

Mutlak olan şiddet içeren herhangi bir uyuşmazlıkta arabuluculuğun elverişli bir çözüm yolu olmayacağıdır. Özellikle aile içi şiddet söz konusu ise zaten ciddi bir mağduriyet yaşayan, baskılanan, korkan, güçsüz konumda olan bir tarafı içinde bulunduğu psikolojik çıkmazda güçlü gördüğü, ezildiği bir karşı yan ile aynı masaya oturtmak taraflarda psikolojik güç dengesizliği hissini yaratır ve eşitlik inancı ortadan kalkar.

Ancak şiddet dışında kalan Aile Hukuku uyuşmazlıklarında etkin ve bilinçli bir arabulucu ile sürecin doğru yönetilmesi mutlak olmasa dahi yüksek oranda sürecin olumlu yönde etkili bir şekilde sonuçlanmasını sağlayacak ve yargının iş yükünü hafifletmekle tarafların adalete erişim hissiyatını da tatmin edecektir.

Farkındalığın oluşturulması, hukuk uygulayıcılarının aile hukuku alanında arabuluculuğa elverişli konularda kişileri alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına yönlendirmeleri, sürecin olumlu sonuca etkilerini değerlendirme imkânı yaratmaları da tartışmasızdır ki büyük önem taşır.

Daha önce belirtildiği üzere kişilerin adalet beklentileri doğru zamanda ve hızla gerçekleşmediğinde elde edilen sonuç olumlu dahi olsa özellikle Aile Hukuku gibi manevi tatminin ön planda olduğu alanlarda taraf memnuniyetini sağlayamamaktadır. Ancak doğru ve bilinçli bir süreç yönetimi ile arabuluculuk Aile Hukuku alanında elverişli uyuşmazlıklar açısından etkin ve verimli bir çözüm yoludur.

İlginizi çekebilir

Yorum Yap

Email adresiniz gizli kalacaktır.