Anonim Şirketlerde Kâr Payı Dağıtımı Zorunlu Mudur?

GİRİŞ

Kâr elde etme, kuşkusuz ki ayni veya nakdi sermaye koymak suretiyle bir şirket kuran veya kurulmuş bir şirketin sonradan ortağı olan yatırımcının söz konusu ticari faaliyete başlaması ve bu faaliyeti devam ettirmesindeki esas amaç ve hedeftir. Elde edilen kâr ile yatırımın ve ticari faaliyetin devamı sağlanırken, bu kârın dağıtımı ile yatırımcı da yatırımından maddi bir karşılık elde etmektedir.

Bu çalışmada, yatırımcılar tarafından en çok tercih edilen sermaye şirketi türü olan anonim şirketlerde kâr payı dağıtımının zorunlu olup olmadığı sorunu eski ve yeni mevzuat ile öğreti çerçevesinde ele alınmıştır.

KÂR VE KÂR PAYI KAVRAMLARI

“Kâr” kavramı en basit tanımıyla, belirli bir devre sonunda aktif kalemlerin pasif kalemler toplamına göre fazla olmasıdır. Bu fazlalık, işletmenin o devre içindeki “kârı” olmaktadır.

Bu devre, anonim şirketlerde “hesap yılı” olarak karşımıza çıkmaktadır. Genellikle 1 Ocak -31 Aralık arasındaki dönemi kapsayan bu hesap yılının hangi döneme tekabül ettiği anonim şirketin esas sözleşmesinde gösterilmektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 508/II maddesinde de yıllık kârın, şirketin yıllık bilançosuna göre belirleneceği düzenlenmiş olup, burada kast edilen “yıl” takvim yılından ziyade, hesap yılıdır.

Kâr payı (dividant, temettü) ise, sermaye şirketlerinde (örnek olarak, işbu çalışma bakımından anonim şirket türünde) karşımıza çıkan bir kavram olmakla, şirketlerin mevcut kârları üzerinden ortaklarına yaptıkları bir varlık dağıtımı anlamına gelmektedir. Kâr payını elde eden ortak, sermaye koymak suretiyle yapmış olduğu yatırımdan, kâr payını elde ederek bir kazanç sağlamaktadır. Buna göre kâr payı, ekonomik olarak şirketin sermayesine yapılan yatırımın yatırımcıya (ortağa) bir geri dönüşüdür[1].

Ayrıca kâr payı, sadece ortaklara değil; “kâra katılan diğer kimselere” de dağıtılabilecek nitelikte olup, buna göre kâr payı, ortaklar ile kâra katılan diğer kimselere dağıtılmasına karar verilen kârdan, bu kişilerin her birine düşen payı ifade etmektedir.

  • KÂR PAYI VE YEDEK AKÇE İLİŞKİSİ

TTK, kâr payının dağıtımına ilişkin esasları, “yedek akçe” ile ilişkili olarak düzenlemekte olup, bu kapsamda yedek akçe kavramına da değinilmesinde yarar vardır.

“Yedek akçe”, şirketin yıllık net kârları üzerinden belli bir oranda ayrılarak, ortaklara dağıtılmayan ve şirkette yedek sermaye olarak tutulan paradır. Yedek akçenin ayrılmasındaki amaç, şirketin ekonomik risklere karşı korunmasıdır.

TTK’nın 509/II maddesi uyarınca kâr payı, ancak net dönem kârından ve serbest yedek akçelerden dağıtılabilir. Buna göre şirketin hesap yılında kâr elde etmemesi halinde kâr payı dağıtması söz konusu olmaz; zira kâr payı dağıtımı için ilk şart şirketin kâr elde etmiş olmasıdır.

Bu kapsamda kâr payı dağıtımı yapılmadan önce, dağıtımın kaynağını teşkil eden net dönem kârının tespit edilmesi gerekmektedir. Şirket, öncelikle hesap dönemi sonunda yıllık net kârını bulmalıdır. Bu tespit için şirketin önceki yıla ait bilanço ve gelir tablosu düzenlenir.

Şirket, hesap dönemi sonunda finansal tabloları ile yıllık net kârını tespit ettikten sonra, TTK’nın 519. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hesaplama yapar:

“(1) Yıllık kârın yüzde beşi, ödenmiş sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar genel kanuni yedek akçeye ayrılır. (I. Tertip Yedek Akçe)

(2) Birinci fıkradaki sınıra ulaşıldıktan sonra da;

a) Yeni payların çıkarılması dolayısıyla sağlanan primin, çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları ve hayır amaçlı ödemeler için kullanılmamış bulunan kısmı,

b) Iskat sebebiyle iptal edilen pay senetlerinin bedeli için ödenmiş olan tutardan, bunların yerine verilecek yeni senetlerin çıkarılma giderlerinin düşülmesinden sonra kalan kısmı,

c) Pay sahiplerine yüzde beş oranında kâr payı ödendikten sonra, kârdan pay alacak kişilere dağıtılacak toplam tutarın yüzde onu,

genel kanuni yedek akçeye eklenir. (II. Tertip Yedek Akçe)

(3) Genel kanuni yedek akçe sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde, sadece zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler alınması için kullanılabilir.”

Vurgulamak gerekir ki, II. tertip yedek akçenin ayrılması, birinci kârın dağıtılmasına bağlıdır. Eğer şirket kârı dağıtmıyorsa, II. tertip yedek akçe ayrılmaz. Kârın dağıtılması halinde ise, birinci kâr dağıtımından sonra II. tertip yedek akçe ayrılır ve sonra ikinci kâr dağıtımı yapılır.

Öte yandan kanun koyucu yedek akçe ayrılması konusunda şirketlere birtakım esneklikler tanıdığı gibi, kâr payı dağıtımı bakımından da birtakım sınırlamalar öngörmüştür. Şöyle ki;

  • TTK’nın 521. maddesi uyarınca şirket ana sözleşmesine, “yedek akçeye yıllık kârın yüzde beşinden fazla bir tutarın ayrılacağı ve yedek akçenin ödenmiş sermayenin yüzde yirmisini aşabileceği hakkında” hüküm konulabilecek; yine ana sözleşme ile başka yedek akçe ayrılması da öngörülebilecektir. Buna göre TTK’da belirtilen yedek akçe oranları asgari oranlar olup, şirket esas sözleşmesi ile bu oranların artırılması mümkündür.
  • TTK’nın 522. maddesi ise, şirket ana sözleşmesinde şirketin yöneticileri, çalışanları ve işçileri için yardım kuruluşları kurulması veya bunların sürdürülebilmesi amacıyla veya bu amacı taşıyan kamu tüzel kişilerine verilmek üzere yedek akçe ayrılabileceğini düzenlemektedir. Ancak yardım amacına özgülenen yedek akçelerin ve diğer malların şirketten ayrılması suretiyle bir vakıf veya kooperatif kurulması zorunlu tutulmuştur.
  • TTK’nın 523. maddesine göre, kanuni ve şirket esas sözleşmesinde öngörülen isteğe bağlı (ihtiyari) yedek akçeler ayrılmadıkça pay sahiplerine (ortaklara) dağıtılacak kâr payı belirlenemeyecektir.
  • Ayrıca yine aynı maddeye göre şirket genel kurulu, (i) şirket aktiflerinin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, (ii) bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, kanunda ve esas sözleşmesinde öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilecektir.
  • Yine şirket, esas sözleşmesinde hüküm bulunmasa bile, genel kurul kararı ile şirketin işçileri için yardım sandıkları ve diğer yardım örgütleri kurulması veya bunların sürdürülebilmesi amacıyla veya diğer yardım ve hayır amaçlarına hizmet etmek üzere, bilanço kârından yedek akçe de ayırabilir.

Görüleceği üzere kanun koyucu, yedek akçelerin ayrılması hususunda asgari oranları göstermiş, ancak bazı durumlarda, bazı sebepler ve şartlarla daha fazla yedek akçe ayrılabileceğini ve ancak bu yedek akçeler ayrıldıktan sonra kâr payının dağıtılabileceğini düzenlemiştir.

Buna göre açıktır ki, şirketin ayırmakla yükümlü olduğu veya ana sözleşmesi uyarınca ihtiyari olarak ayırdığı yedek akçeler, şirketin dağıtacağı kâr payı tutarını doğrudan etkilemektedir.

KÂR PAYININ DAĞITILMASI KARARI VE YETKİLİ ORGAN

TTK’nın 408/II-d maddesi uyarınca kârın kullanım şekli ve kâr payı dağıtımı konusunda karar alma görev ve yetkisi, anonim şirket genel kurulunun devredilemez görev ve yetkileri arasındadır. Buna göre finansal tablolar uyarınca şirketin kârda olması ve kanuni / ihtiyari yedek akçeler ayrıldıktan sonra dağıtılacak bir kâr bulunması halinde anonim şirketin kâr dağıtımı yapması, bu konuda genel kurulun bir karar alması halinde söz konusu olacaktır. Başka bir deyişle anonim şirket, yönetim kurulu kararıyla veya bu konuda herhangi bir karar almaksızın kâr dağıtımı yapamaz; bu konuyla ilgili tek yetkili organ genel kuruldur.

Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 13. maddesi uyarınca olağan genel kurul toplantısının gündeminde bulunması gereken maddelerden biri  “kârın kullanım şeklinin, dağıtılacak kâr ve kazanç payları oranlarının belirlenmesine” ilişkin gündem maddesidir. Buna göre anonim şirketlerde kâr dağıtımı yapılıp yapılmayacağı hususuna olağan genel kurul toplantılarında genel kurul organı tarafından karar verilmektedir.

Bu doğrultuda kâr payı dağıtılmasına ilişkin süreç aşağıdaki şekilde ilerlemektedir:

  • Anonim şirketin yönetim kurulu, genel kurulu olağan genel kurul toplantısına çağırır ve olağan gündem maddelerine uygun olarak gündemi hazırlar. Ayrıca bilanço, yıllık rapor ve kâr dağıtımına ilişkin teklifler ile yedek akçeyi oluşturacak tutarın tayinine dair belgeler de hazırlanır.
  • Olağan genel kurul toplantısında ortaklar, bilançoyu ve gelir tablosunu onaylar ve kâr dağıtımı yapılıp yapılmayacağına ilişkin gündem maddesini görüşerek oylar. Ancak genel kurul, yönetim kurulunun teklifi ile bağlı değildir. Bu oylamada kâr dağıtımı yapılması kararı çıkması üzerine toplantıda dağıtılacak kâr da belirlenir. Oylamada kâr dağıtımı yapılmaması yönünde karar çıkması üzerine ise kâr dağıtımı yapılmaz ve bu durum toplantı tutanağına geçirilir.
  • TTK md. 507 uyarınca her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkına sahiptir. Yine TTK md. 508 uyarınca, şirket esas sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmayan hallerde, kâr payı, pay sahibinin sermaye payı için şirkete yaptığı ödemelerle orantılı olarak hesaplanır. Ancak 507. maddenin ikinci fıkrasına göre, esas sözleşmede payların bazı türlerine imtiyaz veya özel menfaatler tanınması söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durumda, kâr payının dağıtımında esas sözleşmede yer alan imtiyaz veya özel menfaatlere göre bir hesaplama yapılır.

KÂR PAYI DAĞITIMININ ZORUNLU OLUP OLMADIĞI SORUNU

Gerek 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu (“eTTK”), gerekse yeni TTK döneminde “%5 oranında kâr payı dağıtımı” yapılmasının zorunlu olup olmadığı hususu çokça tartışılmıştır. Öğretide bu tartışmaya ilişkin farklı görüşler mevcuttur.

Anonim şirketlerde kâr payı dağıtımının zorunlu olduğunu kabul eden görüşe göre, kanunun lafzı açıktır: eTTK’nın 466/II-3 maddesinde “pay sahipleri için % 5 kâr payı ayrıldıktan  sonra” şeklinde düzenleme yer almaktaydı, buna göre eTTK zamanında pay sahipleri için yüzde beş kârın ayrılması, bu yükümlülüğün yerine getirilmesi için yeterli kabul ediliyordu[2]. Ancak yeni TTK’nın 519/II-c maddesinde “pay sahiplerine yüzde beş oranında kâr payı ödendikten sonra” düzenlemesine yer verilmiştir. Buna göre kanun koyucu yeni TTK döneminde kâr payının sadece “ayrılmasını” değil; pay sahiplerine “ödenmesini” öngörmekte olup, bu kapsamda kâr payı dağıtımının zorunlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Tekinalp’e göre, TTK 507/1’de kullanılan “net dönem kârı” ifadesinin şirketler ve bilanço hukukuna yabancı bir terim değildir, doğrudan “dağıtılabilir kâra” yollama yapmaktadır; zira dağıtılabilir kârın kaynağının net dönem kârıdır, söz konusu terim anonim şirketin kâr dağıtmamasının önüne geçmektedir[3].

Yine aynı yönde bir görüşe göre, birinci temettü, ortaklara ayrılan ilk paydır ve sermayeye verilen pay (faiz) olarak nitelendirilir. Bu nedenle ortakların ödediği sermaye üzerinden birinci temettünün ayrılıp, TTK’da açıkça belirtildiği üzere ödenmesi zorunludur[4].

Kâr payı dağıtımının zorunlu olmadığını kabul eden diğer görüşe göre ise, TTK 519/II-c hükmünün hem lafzi hem de sistematik yorumu, bu hükümden bir “kâr payı dağıtım zorunluluğu” çıkarılmasına engeldir.

Zira öncelikle söz konusu hüküm “C) Yedek akçeler, I- Kanuni yedek akçe, 1. Genel kanuni yedek akçe” şeklindeki kenar başlığının altında yer almaktadır. Bu sistematik açıkça ortaya koymaktadır ki, bu düzenleme esasen kâr payı dağıtımı ile değil, kanuni yedek akçe ayırımı ile ilgilidir. Nitekim tartışmaya konu bendin lafzı da kenar başlığının çizdiği çerçevenin dışına çıkmamakta; sadece ikinci tertip kanuni yedek akçenin hangi durumda ayrılmak zorunda olduğunu hükme bağlamakta, bunu hükme bağlarken asgari bir şart olarak “pay sahiplerine yüzde beş oranında kâr payı” ödenmiş olmasını aramaktadır. Buna göre eğer birinci tertip yedek akçe ayrıldıktan sonra pay sahiplerine yüzde beş oranında kâr payı dağıtılmış ise, bu oranın üzerine çıkan dağıtımın %10’luk kısmı da ikinci tertip kanuni yedek akçe olarak ayrılmak zorundadır. Bu durumda bahse konu kâr dağıtımı, hangi durumda ikinci tertip kanuni yedek akçe ayrılması zorunluluğunun ortaya çıkacağını tespite yöneliktir. Bu hükümden doğrudan çıkarılabilecek tek hukuki sonuç, kanunda belirtilen bu oranda kârın dağıtılmaması halinde, ikinci tertip kanuni yedek akçe ayırma zorunluluğunun da söz konusu olmayacağıdır. Yoksa sistematik açıdan kâr dağıtımı ile herhangi bir ilgisi olmayan bu maddeden yüzde beşlik kâr dağıtımı zorunluluğu çıkarılması isabetli olmayacaktır[5].

Yine bu görüşe göre, TTK 519/II-c madde gerekçesinde[6] de, eTTK’daki hükmün içeriğine temel olan düşünce ve hükümlerin muhafaza edildiği, madde lafzının eTTK döneminde yorum güçlüklerine neden olması dolayısıyla önemli değişikliğin yalnız bu noktada yapıldığı belirtilmiştir. Bu yönden de anılan lafzi değişikliğe, gerekçedeki bu izahat ortadayken ve sistem değişikliğine yönelik en ufak bir ima dahi yokken, kâr payı dağıtımına ilişkin yerleşik sistemi bütünüyle değiştiren bir etki tanımak mümkün değildir[7]. Gerekçeden de anlaşıldığı gibi aslında yapılan sadece bir ifade / kelime değişikliği olmakla birlikte, TTK’nın 519. maddesi, eTTK’daki karşılığı olan 466. maddeden anlam olarak farksızdır. Nitekim maddede gerçekleştirilen ifade değişikliğinin, kâr payı kavramının “ayrılmak” yerine “ödenmek” kelimesiyle ifade edilmesinin daha doğru olacağı düşüncesine dayanılarak gerçekleştirildiği kabul edilmektedir[8].

Bu görüşü savunanların bir diğer dayanak noktası ise, TTK’nın “Kurucu menfaatleri” başlıklı 348. maddesidir. Söz konusu maddede “… Ancak, dağıtılabilir kârdan 519’uncu maddenin birinci fıkrasında yazılı yedek akçe ile pay sahipleri için yüzde beş kâr payı ayrıldıktan sonra kalanın en çok onda biri intifa senetleri bağlamında kuruculara ödenir.” denilmekte olup, görüldüğü üzere bu maddede de yine eTTK’daki gibi “ayrıldıktan sonra” ifadesi kullanılmıştır[9].

Bu görüşü savunanların bir diğer dayanağı da halka açık şirketlere ilişkin düzenlemedir. Zira yatırım amacı diğerlerine oranla çok daha ön planda olan halka açık şirketlerde dahi kâr dağıtımı zorunluluğu bulunmamaktadır. İlgili SPK tebliği, “Kâr Dağıtım Politikası” başlıklı maddesinde “Ortaklıklar, kârlarını genel kurulları tarafından belirlenecek kâr dağıtım politikaları çerçevesinde ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak genel kurul kararıyla dağıtır.” hükmü ile kâr payının genel kurul kararıyla dağıtılacağını düzenlemiş; ancak kâr dağıtımı bakımından herhangi bir zorunluluk öngörmemiştir.

Yargıtay’ın ise her iki yönde de kararlarına rastlanmaktadır. Örnek olarak Yargıtay 13. Hukuk Dairesi,  16.05.2003 tarihli, 2002/13209 E., 2003/5053 K. sayılı kararında “Kural olarak bir sermaye şirketi türü olan limited şirkete TTK.nun 533’üncü maddesi uyarınca bu şirketin sağlayacağı kazançtan yararlanmak amacı ile ortak olunur. … Bu nedenle somut olayda da davalı şirketin kuruluşundan beri kâr payı dağıtmadığı, bu konuda ortaklar arasında uyuşmazlık çıktığı ve davalı şirketin direngen hale geldiği anlaşıldığından, davacı ortağın kâr payının tespit ve tahsilini mahkemeden isteme hakkı olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından 1999 yılında davalı şirketin kâr payı dağıtmasının gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, ne oranda dağıtması gerektiği yolunda bu sahada uzman kişilere bilirkişi incelemesi yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken, sadece şirket bilançosu esas alınarak yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde değildir.” ifadeleri ile genel kurul kararını iptal eden yerel  mahkemenin aynı zamanda dağıtılması gereken kâr miktarını da belirlemesi gerektiğini belirtmiştir. Oysa mahkemenin genel kurulun yerine geçerek böyle bir hüküm tesis edebilmesi hususu öğretide eleştirilmektedir.

Ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 14.10.1982 tarihli, 1982/3556 E. ve 1982/3887 K. sayılı ilkesel kararında, “Kâr payı dağıtımı konusunda TTK.nun 385, 466/f. 2b, 3 ve 469/2. maddeleri hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi zorunludur. Gerçekten, TTK.nun 385. maddesi hükmüyle kâr payı alma kazanılmış hak kabul edilmiş ve paydaşın oluru bulunmaksızın bunda değişiklik yapılamayacağı öngörülmüş ve anılan Yasa`nın 466. maddesi 2. fıkrası 3. bendinde paydaşlara % 5 kâr payı ayrılacağı düzenlemesi getirilmiştir. Ne var ki, aynı Yasa`nın 469/2. maddesi hükmüyle ise; ortaklığın sürekli gelişim ve paydaşlara olabildiğince düzenli biçimde kâr dağıtımı sağlama amacıyla, uygun ve yararlı ise, genel kurulca yasa ve ana sözleşmede öngörülen sınırı da aşar biçimde olağan dışı yedek akçe ayrılabileceği öngörülerek anılan koşullarla, kâr payı dağıtmama kararı alınabileceği olanaklı kılınmıştır. Ancak bu konudaki bağlantı ve duyarlı dengenin zorunlu koşulu, kâr dağıtmamaya yönelik genel kurul kararının, yalnızca, şirketin sürekli gelişimi ve paydaşlara düzenli biçimde kâr dağıtımı sağlama amacına yönelik bulunmasıdır. Ayrıca bu konuda, kâr payının gereksiz biçimde azaltılması ya da dağıtılmamasının anonim ortaklıklara karşı güven ve ilgiyi sarsabileceğinin ve kararın nesnel (afaki-objektif) iyiniyet kurallarına aykırı olmaması kuralının da özenle gözetilmesi gerekir.” şeklinde karar vererek kâr payı dağıtımının zorunlu olmadığını, ancak bu dağıtımın yapılıp yapılmamasında şirket ve ortaklar  arasındaki menfaatler dengesinin gözetilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Bazı yazarlar ise, bahsi geçen bu tartışmadan ziyade TTK’nın kâr dağıtımı yapmayan şirket için bir yaptırım getirmemesinin üzerinde durulması gerektiğini belirtmektedirler[10].

SONUÇ

Sonuç olarak, kâr dağıtımı için öncelikle anonim şirketin ilgili döneme ait finansal tablolarına göre kâr elde etmiş olması ve ayrıca şirketin sermayesini korumakta olması gereklidir. Kârın var olması halinde ise anonim şirket, kanun ve esas sözleşmede düzenlenen esaslar üzerinden yedek akçe ayırır. Yedek akçe ayrılmasından sonra kâr dağıtımın yapılmasına ve yapılmamasına karar veren organ ise mutlak suretle genel kuruldur.

Anonim şirketin kâr dağıtımı yapmasının zorunlu olup olmadığı hususu ise, çeşitli argümanlar üzerinden öğretide tartışılmakta olup, Yargıtay’ın içtihatlarında da bu konuda birlik sağlanamamıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu da eski kanun dönemindeki tartışmalara engel olamamış; aksine, madde metninde yapılan lafzi değişiklik ve madde gerekçesi ile tartışmaların önünü açmıştır.

Kanımızca, kâr payı dağıtımı noktasında, gerek şirketin ekonomik anlamda devamlılığının sağlanması, gerekse kâr elde etme amacıyla şirkete sermaye koymuş olan ortaklara bir maddi geri dönüşüm sağlanması zaruridir. Bu kapsamda Yargıtay’ın yukarıda alıntılanan ilkesel kararında olduğu gibi, şirketin ekonomik ve ticari durumu gözetilerek, şirket ile ortakların menfaatleri arasında bir denge kurulmak suretiyle bu konunun değerlendirilmesi ve karara bağlanması gerekmektedir.

Bu noktada, Yargıtay’ın konuya ilişkin olarak güncel ve ilkesel bir karar tesis etmek suretiyle öğretideki tartışmalara büyük oranda son verilmesi yararlı olacaktır.

Şengün & Şengün ve Ortakları Avukatlık Bürosu

Kıdemli Avukat

Yeşim YETİK

 

 

KAYNAKÇA

Ateşağaoğlu, Erdem, Vergi Hukuku Bakımından Anonim Şirketlerde Kâr Payı Dağıtımı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2012

Çonkar, M. Halil, Halka Açık Anonim Ortaklıklarda Kâr Payı Hakkına İlişkin Bazı Meseleler, İÜHFM C. LXXV, 2017, S.2

Erdem, H. Ercüment, Anonim Şirkette Kâr Payına İlişkin Önemli Esaslar, Ekim 2016, (http://www.erdem-erdem.av.tr/yayinlar/hukuk-postasi/anonim-sirkette-kar-payina-iliskin-onemli-esaslar/)

Maç, Mehmet, Yüzde 5 Oranında Birinci Temettü Dağıtılması Mecburi Değildir, Lebib Yalkın Dergisi, Mart 2015, Sayı 135

Karyağdı, Nazmi, Tüm Yönleriyle Kâr Dağıtımı, Oluş Yayıncılık, İstanbul, 2014

Saruhan Berk, Gözde – Sertkaya, Eda, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Uyarınca Kâr Payı Dağıtımı,(http://www.mondaq.com/turkey/x/700194/Shareholders/6102+Sayili+Trk+Ticaret+Kanunu+Uyarinca+Kar+Payi+Daitimi), Mayıs 2018

Tekinalp, Ünal, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Değişiklikler ve İkincil Düzenlemelerle Güncelleştirilmiş 4. Bası, İstanbul 2015

[1] Dr. Erdem Ateşağaoğlu, Vergi Hukuku Bakımından Anonim Şirketlerde Kâr Payı Dağıtımı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2012, sf. 17

[2] Prof. Dr. H. Ercüment Erdem, Anonim Şirkette Kâr Payına İlişkin Önemli Esaslar, Ekim 2016, (http://www.erdem-erdem.av.tr/yayinlar/hukuk-postasi/anonim-sirkette-kar-payina-iliskin-onemli-esaslar/)

[3] Prof. Dr. Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Değişiklikler ve İkincil Düzenlemelerle Güncelleştirilmiş 4. Bası, İstanbul 2015, kn. 14-35-c

[4] Nazmi KARYAĞDI, Tüm Yönleriyle Kâr Dağıtımı, Oluş Yayıncılık, İstanbul, 2014, s.161

[5] Dr. M. Halil Çonkar, Halka Açık Anonim Ortaklıklarda Kâr Payı Hakkına İlişkin Bazı Meseleler, İÜHFM C. LXXV, 2017, S.2, sf. 663

[6] 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu md. 519 gerekçesi: Madde, 6762 sayılı Kanunun 466ncı maddesinden alınmıştır. Ancak, anılan 466ncı maddenin ifadesi, uygulamada yorum güçlükleri doğurduğundan gerek kelimelerin seçiminde, gerek söz diziminde önemli değişiklikler yapılmış, ancak içeriğe temel olan düşünce ve hükümler değiştirilmemiştir.

[7] Dr. M. Halil Çonkar, ag.e., sf. 665

[8] Mehmet Maç, Yüzde 5 Oranında Birinci Temettü Dağıtılması Mecburi Değildir, Lebib Yalkın Dergisi, Mart 2015, Sayı 135

[9] Gözde Saruhan Berk – Eda Sertkaya, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Uyarınca Kâr Payı Dağıtımı, (http://www.mondaq.com/turkey/x/700194/Shareholders/6102+Sayili+Trk+Ticaret+Kanunu+Uyarinca+Kar+Payi+Daitimi), Mayıs 2018

[10] Dr. Erdem Ateşağaoğlu, e.g.e., sf. 92

İlginizi çekebilir

Yorum Yap

Email adresiniz gizli kalacaktır.